1
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
1274
Okunma
suat ellerin nerede
yüzün, aksi aksi bakışların
suat söylesene bu vakit hangisi vakitlerden?
hiçbir anda mıyız?
ya da kimsesiz bir sahilde, bir pasifik sabahında mıyız?
günaydın hava, günaydın suat
şule, ali, ferit, veysel, murat
bir bir vurduk mu biz bu sahile
tanımadıklarım size de günaydın
günaydın zaman
günaydın gözlerimin beyazı
bir garip uyuyakalma durumu sanki
seslerden yapılmış bir yalnızlığı var
var da şu dünyanın, suat!
bir sütün, üzerinde bir saat
zaman kıvrıla kıvrıla nereye böyle
hem insanlar nasıl da doluşmuşlar hayata
söylesene suat! bu nasıl bir koşuşturmaca?
son durak yol üstünde
yani ötesi var bu yolculuğun
ötesinde bütün istasyonların
o sonsuz karanlıkta
vücudumu saran bir şeyler hissediyorum
tutamıyorum, göremiyorum, koklayamıyorum
yalnız duyuyorum… bundan eminim
ama canım kulaklarım
onların haberi yok bu duyduklarımdan
çok iyi biliyorum
başka bir yerlerim titriyor
(aklım, hafızam belki de
kendi içimde yarattığım bir görüntüde ben
milyonlarca okun üstüme geldiği bir sahnede
bedenime teğet geçen her okun
beni böylece gerçekleştirdiğini görüyorum
yani okların arasında bir boşluğu yaratıyorum varlığımla
bir boşluk, ya da ıskalanma durumu olmalıyım
öyle ki güzel şeyleri hep ıskalarım ben
ya da gitsem ki saplansam bir huzurun tam ortasına
siyahlardan damıtılmış bir renksizlik
belki bir insan
gelir söker beni edilgen elleriyle)
suat otur şöyle, otursun ayağa kalkan herşey
bir kadın, bir adam, pazar yerleri
sakinleşsin caddeler
bir sinema önü ya da tramvay durağı
bir okul çıkışı duruluversin aniden
herkes göz göze gelsin kendisiyle
olmadığımız yerlerde bizden bahsedildiğini biliriz
ya da sürekli birşeylerden bahsederiz
yeter bu kadar, susalım artık suat
susturalım dünyanın kendi iç kazanlarını
turgut, zeki, leyla siz de çıkarın sessizliğin bu doyumsuz tadını
bakın ne diyor sayın doğa
siyah bir masa
üzerinde bir kağıt
kıvılcımlar çıkıyor çarpışan göktaşlarından
ve kağıttan masmavi bir rüya akıyor dünyaya
5.0
100% (5)