0
Yorum
7
Beğeni
5,0
Puan
1068
Okunma
Lütfi iyi adamdı, hoş insandı
Yapmadığı iş kalmamıştı yaşarken
Daha on üçünde evin direği, on sekizinde korucu, yirmisinde eşkıya
Sekiz kardeşin beşi kadın, on yedi çocuk eline bakardı yirmi beşinde
Evlenmemişti, yeğenlerine de o bakardı
Eşkıyalığı bırakıp, adam gibi yaşayayım dediği gündü;
Geç kalmanın yanı sıra, korkuyordu, Ankara’ya gitmeye kararlıydı
Arkada bir anne, ellerinden öptü saatlerce
Ağladı,
Sıcak tandır ekmeğini temiz bir beze saran annesine baktı
Ağladı.
Asker kaçağıydı, kimliğini on yedisinde üsteğmen Bekir çıkarmıştı
Yirmisinde çıkınca dağa, gitmedi askere
Kimi zaman uzun uzun baktığı oluyordu ulu dağlara
Yaşam dedikleri buysa, bu olmaktan vazgeçebileceği yaşam da, yaşanabilir miydi acaba?
Düşündü günlerce, saatleri böldü, bölüştürdü; iliğinden aktı baba hasreti
O babasını hep yatak da görmüştü
Annesi uzak da, dayanamadı, döndü evine
O günde, Ankara’ya gideceği gün gibi, ağladı.
İri gözlerinden yanağına akan yaşları silmişti annesi beyaz tülbendiyle
Annesi zahide, derviş sabrı vardı koca kadında
Elleriyle mavi göğe dilekler bağlayan kadındı, büyüktü; çok büyük yüreği.
Bir panik vardı, garip bir neşe rayların arasında
Yanında üç kuruş para, hani olurda çaldırmasın diye atletine dikilmiş bez cüzdanına
Avuçlarını yaslayıp, düşünmeye başlamıştı o anda
Gördüğü güzel kızlara, kadınlara bakardı hayranca
Ama pek de sürmezdi sefası, belki en fazla on saniye
Sonra yine böğründe kalıvermiş acıları depreşirdi
Sudan parlak, kırmızı yasları resmeden sızısıydı
Onu denizden çıkartıp, lavların ortasında yaşamaya mecbur kılan.
Yakılan coğrafyasında kirpikleri bırakmıştı gelirken,
Geçmişti birkaç gün, tükenmişti azığı, parası
Beş parasız dolaşırken Ankara sokaklarında
Bulutlara bakındı, bileklerine dolanan çileye aldırmaksızın
Çocuksu çığlıkları hiç kendinde tanımadığı bir aşk ile
Mühürlendi kara gözleri karlı dağlardan uzak bir hayal şehrine
Kime yaklaşıverse, kaçıyordu insanlar kendisinden
Korkulacak bir hali de pek yoktu, ancak yokluğun gözü kör ola
Sonunda kaçmamışken biri kendinden öte yana
Parmağının ucuyla bulutları gösterip, sordu kır saçlı adama
-Şu bulutlar nereye gidiyor böyle bey amca?
Yüzleri panik insanlar geçiverirken aldırmaksızın yanında
Artık üzüm çekirdekleri, soğuk kış gecelerine ilaç pekmezsiz
Yaşamaya başlarken yurdunun hiç bilmediği yarısında
Dudaklarıyla aşkları tanımadığı insanların yaşadığı evlerin çatılarına bırakan
Kır saçlı adamın dingiliğiyle söyleşiverdi hüznünün kanıksanmış yanına
-İstanbul, İstanbul’a!
*www.youtube.com/watch?v=WorbaEi6ZK4
5.0
100% (8)