9
Yorum
15
Beğeni
0,0
Puan
1647
Okunma

suya değen ay ışığı gibi
sevinç yağmuru gibi
esareti kuşanmış gönlüme
misilsiz armağansın
yüzüme çarptığında
kuzguni çehrem güneşe nispet
matem havasına bürünür gibi
tan vakti uhtesine tutuyor
kimi zaman gizli aşık gibi
ilk rüyasını gören maşuk gibi
cevşeni giyiniyorum tenhalarda
büyüsüne kapılmış gibi
kuru nazarla övünüyorum
alâim-i semâ gibi
hoyrat zamanlar gibi
iz bile bırakmadan
gök kubbenin altında
uzanıyorum kehribarda
bembeyaz bulutla gelir gibi
kendini uğuldayan yel gibi
kırmızı çiçeklere bezenmiş
menekşe kuşanmış çelenk gibi
şefkatle sarıldıkça kabrim;
kefenimin çözüldü bağları
teessür dolu bedenim
soluksuz buluştu
zeval vakitlerin gözcüsüyle
ruhum ise şen şakrak
eli kınalı gelin gibi
tahta kurulan sultan gibi
kaleme duran kağıt gibi
ateş üzre pazarlıkta
duldasında gözler gibi
güneşin kızıllaşan aksi
toprağımı kavurduğunda
soldu mermerimde adım
anlamsızlaştı yazıtın manası
utangaç heceler gibi
kâfiyesiz şiir gibi
melekler dokundu
dolunaylarca dudağıma
vedalara soyundum
tamamlandım an gibi
kırılan bir nar gibi
diğer yarısını arar gibi
anla yani! turnalar gibi
göklerine kanatlandım
toprakta uzayan başak gibi
ardım sıra ağladığını duydum
en tutkun çağlarında gibi
ayakların sıra çömelmiş
toprağa gözyaşın boşalırken
avucun sıra mendiller
amin dediğini duydum
yıkandım arındım havanlar içre
ateşten arda kalan kül gibi
ve tükenirken hayat
kendine bir yer beğen
sağımda yada solumda
hatta!; isterimki aynı çukurda
küflü hikâyelerde
beni yaşar gibi,
bugün kınından sıyrıl
yarın olacak gün gibi,
gün doğanda doğar gibi,
daha fazla çağlayan su gibi
bir tek senin izinle
senin gölgenle
gerilmeliyim arp gibi
bulutun yarılmasıyla.