25
Yorum
35
Beğeni
5,0
Puan
2545
Okunma

ranzalar üşüyordu
hayat, sevgiye dair ne varsa
çekip almıştı üstümüzden,
karanlıktı..
toprağımızın bahar kokusunu henüz soluyorduk
tozlu kapılar açıldı aniden
kulaklarımızı sızlatan vurdumduymaz sesiyle..
ve girdi içeri cani bakışlar,
düşmandı..
ilkin, ellerimize demirledi soğuğun ağır darbesi
sonra omuzlarımız, bacaklarımız
sırtımızdan kasıklarımıza, çoğul bir nefret kusuyordu insanlık,
yalnızdı..
ben onbeş’ime geldiğimde
onbeş kara saplı bıçak gömecektim umuda,
on yıllar geçti düşlerimizin terazisinden
beş çocuk kaldık geriye..
salyalarını akıtıyordu erkeklik
gözlerimiz bağlı,
gözlerimiz acıya biat,
yaslıydı..
yüreğimize kan döktüler
vurdular aklımızın sevda yanına
bir düzine sopa kırdılar boynumuzda,
dokuz metrekare aşağılandık
bir soysuzun hayvani nefesinde..
insanlar,
evler,
caddeler
ve kentler
uzaktı..
duvar utandı,
ateş sustu,
sular küstü çocukluğumuza..
ve kuşlar,
ahh, her havalandırmada
saçlarımızı okşayan rüzgarla,
iliklerimize yağmur ve kar taşıyan
hep o kuşlardı..
tıpkı kod’lanmış isimlerimiz gibi
gazetelerde,
tezgahlarda
ve sokakta satılırken hayallerimiz üç kuruşa,
pozantı’ya gömdü bizi
yasacı yarasalar..
şimdilerde onbeş misket kaç para eder usta..
5.0
100% (32)