1
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
1559
Okunma

Her yeri karanfil kanıyla sulanan
Her koyağında çoban ateşleri yanan
Yurt topraklarından
Talanlara çağıranların
Ve siyaset gecelerinde
Baykuş yuvasından bağıranların
Divanlarında yargılanların
ve ekmek kavgasında
Güneşe koşarken kargılananlar
Divan başında bir paşa
Elinde “Yargıç” saydıkları yalıtkan bir maşa
Namlunun ucunda hukuksuz yasa
Tam tamına bin yıllık
Ölüm kusan bin tank namlusu
Yani
Adalet maskesinin gizeminde
Oynak bir zeminde
Deve kiniyle kalkan
bin güdümlü el
Tel tel
Ecel günlüğü tutarak
asırlık anaların gözyaşlarını
Kördüğüm hınçlarda unutarak
Ve linç naraları atarak
Kefen biçti yurt sevdasına kanun
Mayıs sabahının
İlk ışıkları
Uyuyan topraklara değmeden
Cellâtlarının yüreklerinden
Kinlere belenmiş korkularını
Ve korkularının lağım kokan tortularını
Yağlı urganın ilmeğinden
baldıran bir umutla bakan gözleriyle
Ve Yurt sevdasıyla yoğrulmuş
Yiğitlik simgesi özleriyle
Salyalı dudakların kanlı çanağına sağdılar
Darağacının altındaki
Utanç sehpasından
Yıldızlara ağdılar
Yurt sevdasını
Anadolu’nun
Dopdolu memelerinden
Apak süt misali sağacaklar göğsümüze
Ve ekin tarlasında birer fidan
Yaşamın en acımasızlığında
En zorluğunda
küçük bir hoş gelindi acı çaylar
Düşünmedi yürek akıyordu akarsularınca
Çağlıyordu çağlayanlarınca
Sevdalı düşünceler öylesi zorbaydı ki
Pir Sultanı astırandan daha uzun boylu
Zalim Bolu Beyinden daha uzun kollu…
Öylesine zorba
Sevda demoklesin kılıcınca
Sevda katilince gülermiş
Çığlıklarda
mavileşince dolunay
sen
evet sen
konuşsana;
kim vurdu uçan kuşu?
Yaşamak bir borç gibi asılı böğrüme
ölecek yer bulamıyorum
Karanfil gibi kasıla kasıla
Açacak yer bulamıyorum
ölmekmi zor yaşamakmı
Akşamlar her sabah göğü basalı
Gecenin eteklerine tünemez gönül
Göklerin uykularımı böyle basalı
Ölen öldü, kalanlar muzdarip
Gök kubbede hor görülen bir cemaatiz artık
Kapıyı aç yavaşça
ellerine düşsün eylül yağmuru
içimden mutlu insanlar biriktiriyorum sana
karşılıklıksız sorular sorarsın diye
bir bir sustum kelimeleri
Hep kazanır oysa sevda
kanatmayı öğrenmiş çünkü yara
bazen sıkar rahat
yüklenir insan uzakları
Pazar akşamlarındaki
haritaların düşlerine daha fazla
zarar vermemek için
gönüllü yanlızlıkta
Aslında her insan
kendi masalına bilmecedir
Oysa sayaç
açıktır hep
Sen
harflerini örtünürsün
Uyanınca çünkü unutabilmelisin
Sormadı kimse
Yağmurları neden sevdiğimi
Veya bilinçsizce yüzmek dahamı güzeldi
Oysa sudan çıkan ayılırmı bir daha
Yada balıkçı
Yanına yan gelip yatarmı balıkla
Veya bir piyano düşünün
Nasıl tasavvur eder piyanisti
Ekmek verdiğiniz insanlara aşık olabilirmisiniz
Peki üzerinden geçerken karıncaların
Yada kopardığınız çiçekleri
Saksıya dikerken
Kimin yaralarını sarıyorsunuz
Yeşersin diye beklediğiniz
Bu bahçe kimin?
Öldürmeden
Sevebilmek
Soldurmadan tutabilmek
Surumda sızı
yağmurdan kalma
uzakta çok uzakta
yarı ıslanmış kökenleri
bir tuzlu sıvıda
kaynaşıyor hala
asit’te
kemikleri kemiren sevda
Kaçınılmaz
bir arkadaş yara
engince karşılıyor beni
elinde meyve sepeti
toplamış sevinçlerimi
bir kuşun kanatlarında gizli
bulutlardan daha yüksekte
kaprisleri oysa
elmacık kemikleri, şeftali sarısında gizli
Kirazlar gibi kabarmış bende
İki parmak onları ele geçirirken
Yağmur ve çiy üşümede
gidilesi iklimler
bir yıldızın rehberliğinde teneffüste
Bogazlarda sıkışmış kelimeler
Kapı aralıklarındaki yanlızlıklar
Kelimlerden çalınmış sevda
geceyi ilk aydınlatan
ilk gecedeki ışık
ilk geceden gidilen
Venüs
Bir gurur rüzgarı
Yada gözümde bir çöp misali
hep çözülmeye hazır
şuramda bir ısırık
Arı dokunuyor usulca
işin sonunda
başka bir hayatta bile
Papatyalar dökülmede
kazananı yok aslında
av ve avcılar
tadını çıkarıyorlar
Küçük bir elma içinde
Bir kurtçuk aslında sevda
Şimdi tam zamanı
Hiçbir ruh halinde dahi
döker gözyaşlarını
onurlu işçiler için
Gün kocaman bacaklı
Akşamlar yenlerinde
Ne zaman fısıltılı ölüm
Yeminler kadifemsi
her şeyden daha kesindir kararı
Çalarken kapıları
5.0
100% (1)