3
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
2154
Okunma

anneme dedimki –ben artık adam oldum-
büyüyünce anlarsın diyordun ya –anladım-
oysa sanırım diyordum kelimelere, önümde virgüllüydüler.
olur yada bilmem diyordum, üç noktalarına.
hatalarını ezberliyordu özgeçmişlerim.
her şeyim, diyen roman ayraçlarıydı, varlığın.
değilim, anlatmıştın bir kıyıda, çay lekesiydi o gün, yüzüm.
grip olmuş kelimelerinin kokusu, hastalıklı türkçem sağlığımdı.
olmazlarımla,
sığar mıydı parmaklarının arasına metal bağlılıklarım?
evet desen, sakallarına, olmaz ya
görseldi kur’an kursundan dönen çocuklar.
hayır, olsaydı tüm cevaplarımız
sorduğumuz sorulara şimdiye kadar;
kesin bir biçimde belki de evet derdim.
her şeyin masalı vardır ikimiz arasında
makarna derim yalnızlığıma. anlarsın.
günleri perdeyle aldatan bir manzarayla
çağırırım, günlerimi kirletirim. ordasın.
içinde kendimi kendimle sığınağım
zaman kipleridir yer. yanımdasın.
nerede karşıma çıktı, hala şaşırırım ceplerinde
en büyük eriği arayan ellerin, karşımda mıydı?
tahammülsüzlük sigara paketini söndürüyordu
ellerin değildi, büyümüştük.
sevmek gerek bir şeyleri
hayatımızı bölseydi ve eşitleseydi paydasına,
adın derdim hayata.
kendine yeni bir ünlem al şimdi,
karşı koyamadığın şarkılara
buncadır benim varlığım dediğin
anılarına, kendin için.
bilirsin şehrin en güzel yeri mezarlıklardır
yeşil kalabildikleri için, ölüm zamana
yenilmiyor da diyebiliriz burada mesela.
sende öylesin yemyeşil duyguların var
ruhunun arasında kalmış;
eski bir durak adıydı orada mutluluk
otobüs geçmez şimdi
aklından yıllar geçer.
nereye giderdik kendimizi bırakarak
ardımızda?
—ama ben neremi kandırdıysam gidelim dedi
—kime yazıyorsun bunları? üçüncü tekil şahısların
cenazesini kaldırıyorsun sadece kimsesizler cümlesine. Virgülmü konur ?
şiirin elinden tutmaya çalıştım, çabucak büyütemedim;
sırtıma aldım kelimeleri, lunaparksız yorgun.
kışları soğutuyorum beyaz yaralarımla
üşüse de çocuklar, tanrı yazın çıplak ne de olsa.
biletimi doğum sancısı sandım uzağıma
dönünce köşeden bahar, oyun bahçesi ruhlara.
elimden kaçmaya çalıştım, sabırsız ceplerimde
titrese de paltom, sökülmüş gökyüzünden güneş.
tırnak keser gibi yıktılar gecekonduma çıktığım
platonik katlarımı, molozu ben kaldım aşk çöplüğümde.
tecavüzümdü kendime, sana yazdığım mektuplar
linç ettim bütün kelimeleri, gayrimeşru bir şiir kaldı geriye.
sabır diyorlar adına, yaşamaya çalışmanın boşlukta
sankilerime, keşkelerime, hiçlerime vurdum kendimi sabırla.
mutsuzluk bilerek açık bıraktığım pencereydi
açılıp kapanan
kapanıp... kapanıp.. duran
dişim çürük sessizlikten,
mutsuzlukla beslenmekten
her boşluktan kendime bir ölçek bırakarak
yemek tarifleri kitabının önsözünde yer alacak
itirazlar hazırlıyorum, akşam yemeği haberlerinize
köprüler
haplar
iplerle
dışını, şehrinizle süsleyecekler.
biraz sonra son kelimeden başlayarak silmeye
tüm yazdıklarımı, sen görmeden
evet diyeceğim tanrıya
evet tanrım
affettim seni.
bir resmin önünde sigara içiyorum,
saygıyla eğilirken dumanlar
saygıyla bekletirken bakışları
önünden geçen pembe ilkokullar,
paltonun iç cebindeki buruşmuş kağıt parçalarına
yazıyorum bunları,
bir resmin kenarında dururken sonralar.
kendini sevmiyorsun diyorsun durmadan
ve kimseyi sevemezsin kendini anlamadan.
ve ben de diyorum ki;
bunca bunca insan,
anca anca kül tablasında tanrının
ellerini arkana saklıyorsun,
nasıl severim? düşünmeden
irak,filistin,afganistan, somali
ankara gemisindeki küçük furkani.
bir yerde,hani o annesini
hastaneye yetiştiremeyen adam
geçiş önceliği attığımız oy’lar
ağıt önceliği içre oyy’lar!
yanından geçen arabaya bakıyorsun
bir an belki camından son rötuşlar
dumanlara karışıyor gök yüzün.
aşk yokluktandır ya
ve emekse yasamaklar ve aykırı cümleler hazırlıyorum hayata,
ayakkabının altı delik, son paranı verdiğinde
resmin arkasına sırtını dayamış olarak
mendil satan çocuğa,
hepimizin nezlesi o çocuğa
hepimizin göç’ü o çocuğa
hepimizin en temiz kalmış
yerlerine mendil satan o’na…
nasıl da yok oluyoruz kendi çıkmazlarımızda değilmi
bir ben kaldım simdi nöbette
güçlü görünür kılarken bedenlerimizi,
içten içe ölmeyi kutluyoruz
çiftetelliden yaslarımızla,
banka kuyruğunda ölen amcanın
kasketindeki kuşlar
resmin üstünden geçiyor,
şaşkın şaşkın onları izliyorsun,
torununa bayram hediyesi güvercinler.
haber bültenleri seyyar satıcılar gibi bağırıyor
aynı şeyleri,
minibüs şoförleri kollarını çıkartmış akşamüstlerinden
sinyal vermeden bekletiyorlar duraklarımızı,
yolculardan biri sana bakıyor.
eski bir kente kalmaya dönüyor aklımız
karanlık ve soğuk odalardan ve sıkıştırılmış şiltelerin
arasından mutluluk sızıyor
daha çok mutsuz bırakmak için bizi,
mutfaktaki telaş artık dinginliğimiz bizim
telefonun çalıyor,
annemin sesi
bir yaraya tentürdiyot sürer gibi.
paslanmış ve bükülmüş pazartesiler ve günler
günler, (hatta dikkat ettinmi, bu pazartesinin kendi ismi yok, pazarın ertesi)
dizilerde seyrederken yok ettiğimiz şeyleri
televizyon camından yansıyor
yanı başımızdakiler
görmüyor ve duymuyoruz,
kazağını çekiştiriyorsun
ve resme seslenen bir adam.
gülümse
çekiyorum
tüm acıları kendime çekiyorum,
gözlerin kapalı çıkmış
aynı yere tekrar geç
bir kibriti çakar gibi, gülümse.
5.0
100% (2)