6
Yorum
7
Beğeni
5,0
Puan
1078
Okunma
Yankın
oturduğum masalar kayıyordu
oturduğum dolaplar
evler
oturduğum kadınlar
zemheri akşamlardan kaçışan katiller
yeşile gizlenmiş nehir öksürüğüyle
camları kesilmiş ellerden geliyorlardı
kırık bir keman yayı gibi sabah yırttı kuşları
ucu keskindi- hayat gibi
zaman gibi tükürdüm babamın yüzüne
babaannem zamanının geldiğini söylemişti
mimoza kapılı bahçelerin papatya kilitlerine
sokulmuş boş suratlarıyla
ay yapışmış saçlarına yanıma yanaştı kadın
yanıma yamaçtı bir uçurumun çiçeğinde
adını sormama gerek yoktu bu yüzden- her kadının adı tirioni
güvertesini bozmuş gemi çocuklar vardı
ağzında balık adamlar giriyorlardı kanına
bir harf hatası yapsam- olan kadına olacaktı
olmadı, onu kurtardım
nada’ya yaptığım gibi
bir hastalığım vardı, belirtileri
yazmak
konuşurken ses çıkarmamak
ele el açarken ayna boyamak
eskimiş tadı dünya’ya benzeyen tanrı rujuyla
oturduğum masalar kayıyordu
oturduğum dolaplar
evler
oturduğum kadınlar
sehpaya hüzünlenmiş bir mektup bıraktı
gaz lambası süslü eteği çok şık duruyordu
bilincimi eline verdim katıldım aşka
kumaşında gri bir sokak lambası cürümü
ayaklarında kibrit kutusunda ölmüş bir kelebeğin
yarısı yenmiş korkuları
hafif bir kıvılcımla
masa yanmaya başladı tutuştuk
sonra dolap
sonra ev
en son kadın
hiç hareket etmeden yanıyorduk
azraille işimiz olmaz
gözlerimizle gülerek yanıyorduk
sevişirken
hattâ biz çok üşüyorduk o sıra
sadece bıraktığımız mektup öldü
yarınki gazetede gördük bunu- kadının fotoğrafı
hâlâ mektubun içinde duruyordu
Payanda
5.0
100% (11)