1
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
2960
Okunma
Peygamber Olmamış Çocuğun Aşk Şarkısı
gelirdi yeniden, incecik silüetiyle
kırmızısıysa o zaman anlardım
kan bir telâş markasıydı
ucuz güreşlerde… Akşam
soğumadan içilen yastı
gövdesinden kuşlar kopartarak
yük atan hayatın ensesinde.
Vardı
saçlarından Deniz lirleri çalan
kamışına tutunup gidip gelen
çalgılardan, et tütsüsü etmişliği
acıya ilişince istemsiz örgütlenen
kırıklarını çağrıştıran yüzü
Kayıtları ve alçıları birdi şehrin
bütün köy, bütün insan
aynı ekmeği yerdi, yemesine de
tutardı bizi kararmanın uzun saçakları
şabeze geceler, vakti dar ederdi
sonsuz kabarmalara denk düşünce
zekavetmendler toplanırdı
zaratuştra olarak sevdâmı getirirdim
şiir ederdim hiçliği
kabuğumu kestirmeden, çıplaklığımla
gürül gürül üzülen bir kuraklığı çağırırdım yanımda
anlatsın diye, sizi ve sizlere…
Vardı
ağzına kuş yuvası kadınım
dünyanın döğündüğü kurtlu elmalarla
eczâsını bilirdik gülüşün… anneler
(çağlardı
babalar bağlardı
ay düşünüp, gün üzülürdük. Severdim
inceciğine, silüetine yassı
kumaşında
ölüm oruçu tutan yıldızlarım.
Bilirdi
Mambosuyum gözlerinin (
kılıcım kesmezken kınımı
kime öğüt ettim güzelliği?
çirkin olansa gerçeği
kuyusuna kadar düşmeliydi Yusufla
el değmeden ağrıyan yerim
el doğmadan unutulan dostluğa
bir bakıp geciktiren telaşımla
uçuşunda kaldım, kanatlarım senin…
hiç konuşur muydum
kuşlar olmasa
Sevinmeyelim
göğe üzülelim
pey vermiş tanrımızın
şarkısına
es
getirelim
ucuzlamış ışıklara…
Sargım
Yakut efsaneleri gibi ellerine
vardım, ırgatlar çevrildi toprağa
döndü çiçeğim özüne…
sanki cellatların dilinden aldın
bana geldin! akşam olsun
gecce, savruluşunda
ki, r- sesiyle.
hiç uyumamış peygamberin
kalbine yağmur yağması.
Bilmem ki
baldan mı kaybettik
içim arıları…
Payanda
5.0
100% (7)