Okuduğunuz
şiir
21.5.2012 tarihinde günün şiiri olarak seçilmiştir.
Bir Gece Treni
Girerken tünele bir gece treni Kendimizden daha önce Yıldızlara baktık yaşını bilmediğimiz Kocayan bir gençliğin hüznüyle
Uçsuz bucaksız yalnızlıkta Bir geceyi bölüştük ovada akıp giden Ellerimiz yeni bir mecrada uyandı Kekeme sözcükler dolanırken dilime Sen nasıl da uzaktın, saydam bir imge Düşlerimin görülmemiş perisi
Bir gece trenine biletli Birlikteliğimizdi bu seninle Hem de ayrılığımız
Işıksız köyler gibi bir yürek Bırakılmış ve ıssız
Gözlerinin üzerine düşmüştü saçların Kızarık ve terli yüzüne Hırçın rüzgârından pencere aralığının Hani ansızın ürpermiştin ya Kuşlar uçuşmuştu gözlerinden Sokulsa diye geçirdim içimden Bana biraz daha sokulsa Trençkotuna sarındın yalnızlığına Bense kayıtsız sevginden üşüdüm Çoğul adreslerinle
Hesaplı beklentilerinde Erken yola çıkmış bir soru muydum Oysa nasıl da içten nasıl da çocuktum İğreti bir yanıt oldum bozulan şiirine
Aynı kompartımanda başka trenlere düşen Mektuplarda kalmış gizemdi sevda belki de Gerçek miydin peki sen düş müydün Gece treni bir tünele girerken
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
tebriklerim günün şiirine hayata kattığınız erdemli sevgi yürekli eşsiz cümle güzelliklere iyi ki varsınız değerli şair dost..:) sevgim saygım selamlarımla..
İkimizin de soyadında top-tüfek var. Dedelerimiz öyle uygun görmüşler. Bildiğiniz gibi, "cebeci", Osmanlı'da topçu sınıfının adı. Büyük Topçu. Edebiyatçının, insanın işi olmasın silahla. Hiçbir zaman.
İkimizin de soyadında top-tüfek var. Dedelerimiz öyle uygun görmüşler. Bildiğiniz gibi, "cebeci", Osmanlı'da topçu sınıfının adı. Büyük Topçu. Edebiyatçının, insanın işi olmasın silahla. Hiçbir zaman.
…kıymetli İlhan hocam birkez daha tartışma kültürünüzden memnuniyet duyduğumu ifade ile başlayayım.
“Bu yazıyı yazmış olmam (altı-yedi yıl önce) Başbağlar (ya da Hocalı) gibi kıyımları onayladığım anlamına mı geliyor?”
…evet aynen böyle söylüyorsunuz. Sivas-Madımak Olayı 2 Temmuz 1993 tarihinde hemen 3 gün sonrada Başbağlar Katliamı 5 Temmuz 1993'de gerçekleştirildi. (ALTI-YEDİ YIL ÖNCE YAZMANIZIN HİÇBİR ÖNEMİ YOK. demekki 3 gün arayla olan ve aynı çoğunlukta kişinin katledildiği olayıda o yazınızda LANETLEMEMENİZ kendi acılarınızı görüp diğerini görmediğiniz anlamı samimiyet eksikliğini ortaya çıkarır).
…evet devam edelim. Akşam üzeri 100'e yakın PKK mensubu köyü bastı. Ezanın okunduğu sırada camiye giren örgüt mensupları cemaati zorla dışarı çıkardılar.1,5 saat örgüt propagandası yaptıktan sonra tüm erkekler kurşuna dizildi,
…burada 29 kişi öldü. Daha sonra köy ateşe verildi ve 214 ev, köy okulu, köy camii, halkevi yakıldı. Yakılan evlerde saklanan 1'i kadın 4 kişi de yanarak can verdi.
“Siz, bu ülkenin yetiştirdiği en büyük değerleri, bir tavuk gibi yakıp köz edeceksiniz” buyuruyorsunuz. Demekki sizler Caminin içinde KAZ gibi yakılanları, alnından kurşuna dizilenleri duymadınız, işitmediniz öyle mi?
…evet demek ki BAŞBAĞLARIN maraştan, madımaktan fazlası var, ondan arda kalır yeri yokmuş.
…gelelim;
“Kimse, Suudi Kralının servetini konuşmuyor. Bunca saltanat, ihtişam, sınıfsal uçurum... İslam'ın neresiyle uyuşuyor? Gerçek Mümin, bunları sorgular”
…evet ama sorgulamadığımı da nereden çıkarıyorsunuz. Sakın peşin hüküm olmasın. Ben de sizden alıntı yaptığım sizin bu görüşünüzün altına imzamı atarım. “Yıl İki Bin” adlı şiirimde bak ne demişim onlar için;
Yıl iki bin Onlardan ziyade aslında suçlu yerliler Şahlar, şeyhler, krallar Yıllar yılı halkın kanını emdiler Sekiz başlı ejderhaya Ceza sahasında pas verdiler
…gördünüz mü sizden daha ziyade giydirmişim.
…yine
Nasılda tapmışsın, mal ile paraya-pula Hayatta razıyken Rasullah, çaputa-çula O ne hırstır öyle, her daim yaparsın zula
Devamı için “Vicdanlara sesleniş” adlı şiirime kulak veriniz (biraz uzun amma bağışlayınız);
Vicdanlara Sesleniş
Uykudan uyanmamakta çok sıkı direnen Şerefin ayakaltın da, namus dur kirlenen Sanma toprak, şehitlerin kanıdır çiğnenen.
İzzet sende olmalı, çünkü Rabbin el Mecid Ezilen horlanan değil, olmalısın mucid Sen ki, her karış toprağın da yatıyor şehid
Nasılda tapmışsın, mal ile paraya-pula Hayatta razıyken Rasullah, çaputa-çula O ne hırstır öyle, her daim yaparsın zula
Durma ara, Hakkın rahmeti olmalı murad Hani diyordu ki ya, Necip Fazıl üstad 'Yüz üstü çok süründün, ayağa kalk Sakarya'
Ah kehkeşanlara aksetmiş bir renkte sen ol Sünepelik, Sinmek, saklanmak yakışmaz sana Ya bir derde deva, ya da bir kesere sap ol
Çürümüş, kokuşmuş tüm metalara et isyan Hayalin birlik olmalı, nedir ki Kürdistan Parçaladın, yarın mizanda olursun pişman
Sen payanda oluyorsun oynanan oyuna Düşman sinsice girmiş körfezine koyuna Sen hala gülüş-oynaş, güvenirsin soyuna
Elinle şerri kovmaya yetmiyorsa gücün Hiç değilse gönül gözünde belirsin hüzün O zaman akan yaşlar zulmeti boğar bir gün
Sen ki olmadıkça şu koca cihana yaren Batı olmaz ezilenlere çare ve merhem Hem yapıyor görünür, yaptığını da kerhen
Dön bak, bir deri bir kemik olmuş Afrika'ya Kavruluyor, yanıyor büsbütün bir coğrafya Somali unutulmuş, çünkü O Müslüman ya
Çakallar, kuzgunlar hep bekleşirken başında Etten vazgeçmiş, bir tane buğday yok aşında Çocuk 5 yaş görünür, delikanlı çağında
Hal, vaziyet bu, batı ıslık çalar başında Mazlumların ahı-vebali, kalır boynunda Melekler emir beklerler, Allah'ın arşında
Osman NURANİyem yarın ola bak hayrola Tüm ezilen coğrafyalar da İhvan parola Sözde uygar Dünya ya ilan olup duyrula Osman Nurani
“Küçük Prens kitabının yazarı S. Euxperry'nin şu sözünü hep aklımda tutarım : "İnsan olmak, sorumlu olmak demektir." …o ismini zikrettiğinin sözüne ne hacet KUR’ANIN emri ona BİN basar “kul hakkıyla Allah’ın karşısına gelmeyin. Allah her şeyi bağışlar fakat KUL hakkını asla bağışlamaz” der.
“Ülkemden sorumluyum.”
…iyi ya ülkenden sorumluysan ne diye Kralları, Arapları örnek veriyorsun da tartışmayı uzatıyorsunuz.
Duygusal yoğunluklu bir 'düşün' yolculuğuna ancak bir Trenle çıkılabilirdi.
Tren mi alıp götürdü görüngüleri, görünenler mi hayat treninde yüklü bilinmez oluyor şiir okundukça.
Film şeritlerinin sözcüklerle zumlandığı nerede görülmüş denilecek olursa bu şiir örnek verilebilir.
Şiirin yapısal kodlamada yaptığı bazı hatalar ''zaman-mekan ve birinci tekil şahıs geçişleri; tren, tünel, düş-gerçek ironilerini yakalama arzusunda olsa da görmezden gelinemiyor.
Örneğin ikinci pasaj esirgenen yahut harcanan bazı sözcüklere hem muhtaç hem de değilmiş gibi duruyor.
Düz bir anlatıma çevirirsek:
...Ovada akıp giden bir geceyi bölüştük uçsuz bucaksız yalnızlıkta kekeme sözcükler dolanırken dilime, ellerimiz yeni bir mecrada uyandı Sen nasıl da uzaktın saydam bir imge, düşlerimin görülmemiş perisi...
Esasen bölüşülmemiş bir geceden söz eden içerik, ''bölüşme sözcüğü ile ''ellerimiz-dilime'' betimleri birbirini yersizleştiriyor.
Bir geceyi geçiyorduk... Ama nasıl... sorusu bu pasaja daha şiirsel bir giriş olanağını tanırdı zannediyorum.
Çün ki devam eden pasajın hazırlayıcısı olma hali bunu yeterince zorlamakta.
Biz ki şiir okurken; ıssız bir köyü, sonbaharı ve herhangi bir Cuma yı yerleştiriyorduk bırakılmış yüreğimize.
Esenlik dileğiyle kutlarım
wewin tarafından 5/22/2012 12:59:15 PM zamanında düzenlenmiştir.
wewin tarafından 5/22/2012 1:41:47 PM zamanında düzenlenmiştir.
Sitede en çok gereksinim duyulan şeyi, yani "eleştirel okuma"yı yaptığınız için teşekkür ederim. Bildiğiniz gibi "öyküleme" yapılan şiirler -belki de- en zor olanlarıdır. Çoğu kez "şiirleşme" sorunu yaşatabilir Şairine. Necatigil'in sözünü hep aklında tutmalı şair: "Şiir, kata kata değil, ata ata yazılır." Önceki birkaç yoruma verdiğim yanıtta da belirttiğim üzere, eski bir şiir. Bugün yeniden ele alıp yazsam, bazı sözcükler mutlaka "eksiltilir"di.
Şiir, bildiğiniz gibi açıklanmaz. Okurda yarattığı çağrışım ve imgelem zenginliğidir belki de onu değerli kılan. İkinci bölümü ele almışsınız, oradaki "bölüşme" sözcüğü ile "ellerimiz-dilime" betimleri birbirini yersizleştiriyor, demişsiniz.
Sizdeki karşılığını 'çürütme' ya da teknik anlamda kusurunu örtmek için değil ama otuz yıl önceki bendeki karşılığını sunmak adına yazmak isterim: O yıllarda mektuplar vardı. Uzun süre mektuplaştığınız (tanımadan) bir kadınla Başkent'te tanışıp bir gece treni ile İstanbul'a yolculuğa çıkıyorsunuz. Kompartımanda yan yanasınız. Trene binmeden önce belki kafanızdan/gönlünüzden geçirdiğiniz şey, ellerini tutmak... Esasen sadece mekânı bölüşüyorsunuz, duygunuzu değil. Sözcükler dilinize dolaşıyor. Kekeme. Yaşadığınız düş kırıklığı, az da olsa.
"Ellerimiz yeni bir mecrada uyandı" derken; sabahleyin Haydarpaşa'da, birbirine dokunmamış, sadece vedalaşırken tokalaşan iki el (di). * Ha, bu bölüm daha güzel, akıcı yazılabilir miydi? Elbette, pek çok kurgu biçimleri düşünülebilir. Sanatın sonsuzluğu içinde.
* On beş yıl önce, o günkü birikimimle (duygularımla) becerebildiğim hali bu. Bir bahane bulma değil ama şiirin eksilerine.
Sevindiğim nokta, bu şiir üzerinden Şiir üzerine, teknik bazı konuları (kurgu, sözcük ekonomisi, fazlalıklar, ahenk, akıcılık vs.) tartışmış, paylaşmış olmamızdır.
Sitede en çok gereksinim duyulan şeyi, yani "eleştirel okuma"yı yaptığınız için teşekkür ederim. Bildiğiniz gibi "öyküleme" yapılan şiirler -belki de- en zor olanlarıdır. Çoğu kez "şiirleşme" sorunu yaşatabilir Şairine. Necatigil'in sözünü hep aklında tutmalı şair: "Şiir, kata kata değil, ata ata yazılır." Önceki birkaç yoruma verdiğim yanıtta da belirttiğim üzere, eski bir şiir. Bugün yeniden ele alıp yazsam, bazı sözcükler mutlaka "eksiltilir"di.
Şiir, bildiğiniz gibi açıklanmaz. Okurda yarattığı çağrışım ve imgelem zenginliğidir belki de onu değerli kılan. İkinci bölümü ele almışsınız, oradaki "bölüşme" sözcüğü ile "ellerimiz-dilime" betimleri birbirini yersizleştiriyor, demişsiniz.
Sizdeki karşılığını 'çürütme' ya da teknik anlamda kusurunu örtmek için değil ama otuz yıl önceki bendeki karşılığını sunmak adına yazmak isterim: O yıllarda mektuplar vardı. Uzun süre mektuplaştığınız (tanımadan) bir kadınla Başkent'te tanışıp bir gece treni ile İstanbul'a yolculuğa çıkıyorsunuz. Kompartımanda yan yanasınız. Trene binmeden önce belki kafanızdan/gönlünüzden geçirdiğiniz şey, ellerini tutmak... Esasen sadece mekânı bölüşüyorsunuz, duygunuzu değil. Sözcükler dilinize dolaşıyor. Kekeme. Yaşadığınız düş kırıklığı, az da olsa.
"Ellerimiz yeni bir mecrada uyandı" derken; sabahleyin Haydarpaşa'da, birbirine dokunmamış, sadece vedalaşırken tokalaşan iki el (di). * Ha, bu bölüm daha güzel, akıcı yazılabilir miydi? Elbette, pek çok kurgu biçimleri düşünülebilir. Sanatın sonsuzluğu içinde.
* On beş yıl önce, o günkü birikimimle (duygularımla) becerebildiğim hali bu. Bir bahane bulma değil ama şiirin eksilerine.
Sevindiğim nokta, bu şiir üzerinden Şiir üzerine, teknik bazı konuları (kurgu, sözcük ekonomisi, fazlalıklar, ahenk, akıcılık vs.) tartışmış, paylaşmış olmamızdır.
Nicedir yoğunluk sebebiyle şiirleri sadece okuyabiliyordum bu aralar. Ve bu kez bir dostu hem de kalemi ehil bir dotu anasayfada görmeken belki de bir dal için dedi iç sesim...
Sayın şair şiir bilgisi ve donanımı oldukça sağlamdır.Gerçi iyi yemeği tüm malzemeleri olanların yapması! gibi bir çıkarım da ne kadar doğrudur o da var elbet...
''Girerken tünele bir gece treni Kendimizden daha önce Yıldızlara baktık yaşını bilmediğimiz Kocayan bir gençliğin hüznüyle''
burada tünele giren ''bir gece'' olsa idi o ''bir'' gerekirdi! oysa gereksiz bir ilave olarak yerini sevmemiş o ''bir'' genel olarak yalın bir anlatım olmakla bence elbet kelimeler tam tamına bütünlük oluşturmamış. şiir bir yanıyla bir armonidir bir melodisi vardır, her ne kadar göze hoş gelse de kulağı da okşamalı ahengi. ki; bu bölüm dizini bence bu konuda biraz zayıf kalmış.
ikinci cümle ise tam kavrama yapmadan havada kalmış ki; bahsim o idi. Peysaj arızası olarak yeridi yadırgayan.. ve iki zaman belirleyici daha -önce zaten aynı anlama çıkar gibi bence buradaki dahaya da gerek yokmuş. ve ''kocayan'' da pek etetik durmamış sanki burada ''esriyen'' daha bir şiirsellik katarmış dedim.
''girerken tünele gece treni yaşını bilmediğimiz yıldızlara baktık kendimizden önce esriyen bir gençliğin hüznüyle''...
aynı kelimelerle ama daha oturaklı daha şiirsel olur gibi bence...
diğer bölümlerde de oldukça fazlalık arzeden ''bir'' ile ''ve'' ler var maalesef bunu hepimiz yapıyoruz.
şiirin geneli iyi olmakla yine de ben biraz bakımsız ya da aceleye gelmiş olduğu kanısındayım . çünkü usta daha iyi yerlişimli ve daha sağlam daha kalıcı şiir yazabilecek kapasitede. sıradan kelimelerle kurulmuş basit bir şiir çıkmasın buradan. düşün üreten ve iyi örtülmüş anlam kuvveti ile bile iyi eser sayarım adıma. şiir yetisinin ve bilgisinin kucakladığı hayal dansının kelimelere yansıması da gözler önünde her haliyle...
öğretici şairlerdendir değim Büyükcebeci'ye yazdığı paylaştığı ve okuttuğu için teşekkürler... usta bilir ki amaç daha iyisi nasıl olabilir' dir uğraş ve emek...
Eyvallah dedim size de sevgili Turaç şair. Hem eleştiri adına hem de diğer söylemlerinize bende imza atarım. Bir kaç kere aksi beyan almama rağmen ki; sana ne kardeşim ben içimden geldiğim gibi yazarım şiiri! iyi yaz elbet ama eğer paylaşıma açılıyorsa o zaman iç karalaması ya da kağıda ağlamak gülmekten çıkmalı değil mi. Tabii bunu laftan çıkarmanın da en iyi yolu eniyle boyuyla irdelemeli şiiri ki en azından bir dahakinde daha dikkat etsin. tabii bu da biraz zor iş ki günde 200 300 şiir asılıyor. sitemiz bir ara günde bir şiir kararı aldı ama her ne olduysa bundan vazgeçildi. bu kadar sık şiirin eklendiği bir ortamda şiirin ilerlemesi pek olası da değil bana göre. ki; eleştiri tanım olmaktan başka bir işlerlik halde değil. tabii burada danışıklı ı bir dövüş! var sağlaması olmayan beğeni neye yarar, insanı kandımraktan başka nerelere götürür nasıl bir ilerleme sağlar o da şiirin sahibine kalır.
Ve zaten tüm seçkiler dahil şiirin gücü kuvvetiyle değil de neredeyse sırayla, küsmesin darılmasın gücenmesin burada vakit geçiriyor mantığı daha önde. yani anlaşılır bir yanıyla site de ticari bir kurum. ama şunu da söylemeliyim ki; diğerlerine nazaran oldukça daha iyi şairlere ve yönetime sahip. Bence en azından günde bir iki şiir yeterince irdelense örnek eleştiri olarak bu bile bir katkı sağlar zamanla.
Sayın Büyükcebeci'ye ve Turaç'a tekrar şükranlarımı sunarım.
Ustalar yazsın okuyalım adam gibi.Eleştirsin, ufuk açsınlar di mi yani...
Hem İlhan Bey hem de Serhat Bey ağabeylerim düzeyli edebî sohbet örneği vermişler.Biz gençlere de bu mirî malından üleşmek düşmüş. Kaybolmayın rica ederim, günlerce rastlayamıyorum size.Erinip üşenmeyin yazın yazın yazın...Bir sözcüğün hatta bir tek harfin hesabını sorun, sorun ki gençler örnek alsın,şiirin "kafa esti salladım"türünden hafif meşrep bir sanat olmadığı beli olsun.
Sitemiz gün geçtikçe göz kamaştırıyor.Küfürden başka yazının kalmadığı malum sitede ne kadar dost şair varsa yavaş yavaş buraya akıyor.Bendeniz bütün yetkileri bırakıp geldim örneğin.İyi ki şiiri yaşayan , edep dışı yorumlara anında müdahale eden bir yönetici var burada.Kutluyorum Habib Bey'i.Küfreden bensem de sil kardeşim; ama çok istirham ediyorum bazı arkadaşlarını kollama. Adalet, sürekli adalet istiyoruz sizden, şiirin selameti açısından ihtiyacımız var buna.Bir rica da seçki kuruluna: Sevgili kurul, lütfen hep böyle seviyeli şiirler yayımlayın, çoğu zaman ciklet manisi yayımlanıyor, isterseniz size bu konuda yardımcı olabiliriz.Saygılar herkese:))
Benim naçizane şiir bakışım hep ileriye ve daha iyisi nasıl olur yönündedir. Ve isim nedir şiir kimindir yok o bana gelir mi vs. gibi ucuz edinimlere de bağlı değilidr. ve doğrusu da öyle olmalıdır. her şiir bir öğretidir. ve bakmasını bilen eleştiridiği oranda o öğretiden de pay alabilmelidir. şiir ve ardındaki ilkel siyaseti oldum olası hiç sevemedim. eleştiri bir bakış açısıdır ve doğruya dönük olduğunda bir değerdir. beğenilerin de gerekçesi sunulduğunda alkış gerçek alkıştır bana göre. yoksa çok iyi, güzel vs gibi terimler hiç olmamış berbat demenin diğer madalyon yanından başka bir şey değildir. ve şiir otak hislere tercüman olduğunda olabildiğinde herkesin kucağına alıp sevdiği bir bebektir. ama biliriz ki; herkes kendi çocuğunu sever...
Nicedir imzanı göremiyordum, ne güzel yeniden görmek seni. Bu şiir, 80'lerin ortasında yazıldı ve bir kenara bırakıldı. Ta ki 1997'ye dek. O tarihte bu halini alıp 1999'da yayımlanan Yakın Güz kitabıma girdi. On beş yıl geçmiş üzerinden şiirin. O günkü birikim ve duygularla kotarılmış bir şiir bu. Yayımlanmış (kitaplaşmış) bir şiir üzerinde yeniden oynamak istemedim. Sevabıyla günahıyla çıktı görücüye. * Benim de titizlendiğim "sözcük tekrarları", özellikle "bir", "ve", "gibi" konusu... Çok önemli. Kimi zaman bizim de düştüğümüz hatalar.
Örnek verdiğin bölüm için; "bir" ve "daha" konusunda haklı olabilirsin. Elbette şiir, bir sözcük ekonomisidir. Sözcüklerin (ve dizelerin) yerini sürekli değiştirerek en uygun, ahenkli, akıcı yapıyı bulabilir Şair. Yalnız, "kocayan" sözcüğünde ısrarlıyım. Orada yıldızların yaşı (kaç bin yıllık) ile bizim üçgünlük ömrümüzü/gençliğimizi karşılaştırma anlamında kullandım. İnsan, yirmi yaşında bile olsa, öyle zamanlar vardır ki hayal kırıklıkları, hayatın ağırlığı vs. sizi bir anda "kocalmış" duyumsatabilir. Mektuplardan tanıdığınız ve ilk kez yüz yüze gelip bir yolculuğa çıktığınız kadının sizde yarattığı düş kırıklığı. Ve başka şeyler... "Kocayan" bir duygu seli belki de. Sarhoşluk değil.
Şiir, bildiğin gibi, senden çıkar ve okurda bambaşka çağrışımlar yaratabilir. Estetik anlamda farklı derecelerde. Senin yazdığın öneri (bir ve daha) bu yazıyı okuyan herkes için ve elbette benim için de ufuk açıcı, son derece yararlı. Hep önerdiğimiz gibi, bir tür şiir işliği. Yazılanlar, yeter ki ideolojik anlamda, "intikam" alıcı niyetlerle yazılmasın. "Vay sen misin bizi eleştiren, dur ben senin bir hatanı bulayım da gününü göstereyim sana!" tarzı olmamalı. İçtenlikli yaklaşımlar saygıdeğerdir elbette. Bu da biçeme yansır zaten. * Samimi 'acemilikler' kalsın Dostun yol gösteren eleştirileri
Eyvallah dedim size de sevgili Turaç şair. Hem eleştiri adına hem de diğer söylemlerinize bende imza atarım. Bir kaç kere aksi beyan almama rağmen ki; sana ne kardeşim ben içimden geldiğim gibi yazarım şiiri! iyi yaz elbet ama eğer paylaşıma açılıyorsa o zaman iç karalaması ya da kağıda ağlamak gülmekten çıkmalı değil mi. Tabii bunu laftan çıkarmanın da en iyi yolu eniyle boyuyla irdelemeli şiiri ki en azından bir dahakinde daha dikkat etsin. tabii bu da biraz zor iş ki günde 200 300 şiir asılıyor. sitemiz bir ara günde bir şiir kararı aldı ama her ne olduysa bundan vazgeçildi. bu kadar sık şiirin eklendiği bir ortamda şiirin ilerlemesi pek olası da değil bana göre. ki; eleştiri tanım olmaktan başka bir işlerlik halde değil. tabii burada danışıklı ı bir dövüş! var sağlaması olmayan beğeni neye yarar, insanı kandımraktan başka nerelere götürür nasıl bir ilerleme sağlar o da şiirin sahibine kalır.
Ve zaten tüm seçkiler dahil şiirin gücü kuvvetiyle değil de neredeyse sırayla, küsmesin darılmasın gücenmesin burada vakit geçiriyor mantığı daha önde. yani anlaşılır bir yanıyla site de ticari bir kurum. ama şunu da söylemeliyim ki; diğerlerine nazaran oldukça daha iyi şairlere ve yönetime sahip. Bence en azından günde bir iki şiir yeterince irdelense örnek eleştiri olarak bu bile bir katkı sağlar zamanla.
Sayın Büyükcebeci'ye ve Turaç'a tekrar şükranlarımı sunarım.
Ustalar yazsın okuyalım adam gibi.Eleştirsin, ufuk açsınlar di mi yani...
Hem İlhan Bey hem de Serhat Bey ağabeylerim düzeyli edebî sohbet örneği vermişler.Biz gençlere de bu mirî malından üleşmek düşmüş. Kaybolmayın rica ederim, günlerce rastlayamıyorum size.Erinip üşenmeyin yazın yazın yazın...Bir sözcüğün hatta bir tek harfin hesabını sorun, sorun ki gençler örnek alsın,şiirin "kafa esti salladım"türünden hafif meşrep bir sanat olmadığı beli olsun.
Sitemiz gün geçtikçe göz kamaştırıyor.Küfürden başka yazının kalmadığı malum sitede ne kadar dost şair varsa yavaş yavaş buraya akıyor.Bendeniz bütün yetkileri bırakıp geldim örneğin.İyi ki şiiri yaşayan , edep dışı yorumlara anında müdahale eden bir yönetici var burada.Kutluyorum Habib Bey'i.Küfreden bensem de sil kardeşim; ama çok istirham ediyorum bazı arkadaşlarını kollama. Adalet, sürekli adalet istiyoruz sizden, şiirin selameti açısından ihtiyacımız var buna.Bir rica da seçki kuruluna: Sevgili kurul, lütfen hep böyle seviyeli şiirler yayımlayın, çoğu zaman ciklet manisi yayımlanıyor, isterseniz size bu konuda yardımcı olabiliriz.Saygılar herkese:))
Benim naçizane şiir bakışım hep ileriye ve daha iyisi nasıl olur yönündedir. Ve isim nedir şiir kimindir yok o bana gelir mi vs. gibi ucuz edinimlere de bağlı değilidr. ve doğrusu da öyle olmalıdır. her şiir bir öğretidir. ve bakmasını bilen eleştiridiği oranda o öğretiden de pay alabilmelidir. şiir ve ardındaki ilkel siyaseti oldum olası hiç sevemedim. eleştiri bir bakış açısıdır ve doğruya dönük olduğunda bir değerdir. beğenilerin de gerekçesi sunulduğunda alkış gerçek alkıştır bana göre. yoksa çok iyi, güzel vs gibi terimler hiç olmamış berbat demenin diğer madalyon yanından başka bir şey değildir. ve şiir otak hislere tercüman olduğunda olabildiğinde herkesin kucağına alıp sevdiği bir bebektir. ama biliriz ki; herkes kendi çocuğunu sever...
Nicedir imzanı göremiyordum, ne güzel yeniden görmek seni. Bu şiir, 80'lerin ortasında yazıldı ve bir kenara bırakıldı. Ta ki 1997'ye dek. O tarihte bu halini alıp 1999'da yayımlanan Yakın Güz kitabıma girdi. On beş yıl geçmiş üzerinden şiirin. O günkü birikim ve duygularla kotarılmış bir şiir bu. Yayımlanmış (kitaplaşmış) bir şiir üzerinde yeniden oynamak istemedim. Sevabıyla günahıyla çıktı görücüye. * Benim de titizlendiğim "sözcük tekrarları", özellikle "bir", "ve", "gibi" konusu... Çok önemli. Kimi zaman bizim de düştüğümüz hatalar.
Örnek verdiğin bölüm için; "bir" ve "daha" konusunda haklı olabilirsin. Elbette şiir, bir sözcük ekonomisidir. Sözcüklerin (ve dizelerin) yerini sürekli değiştirerek en uygun, ahenkli, akıcı yapıyı bulabilir Şair. Yalnız, "kocayan" sözcüğünde ısrarlıyım. Orada yıldızların yaşı (kaç bin yıllık) ile bizim üçgünlük ömrümüzü/gençliğimizi karşılaştırma anlamında kullandım. İnsan, yirmi yaşında bile olsa, öyle zamanlar vardır ki hayal kırıklıkları, hayatın ağırlığı vs. sizi bir anda "kocalmış" duyumsatabilir. Mektuplardan tanıdığınız ve ilk kez yüz yüze gelip bir yolculuğa çıktığınız kadının sizde yarattığı düş kırıklığı. Ve başka şeyler... "Kocayan" bir duygu seli belki de. Sarhoşluk değil.
Şiir, bildiğin gibi, senden çıkar ve okurda bambaşka çağrışımlar yaratabilir. Estetik anlamda farklı derecelerde. Senin yazdığın öneri (bir ve daha) bu yazıyı okuyan herkes için ve elbette benim için de ufuk açıcı, son derece yararlı. Hep önerdiğimiz gibi, bir tür şiir işliği. Yazılanlar, yeter ki ideolojik anlamda, "intikam" alıcı niyetlerle yazılmasın. "Vay sen misin bizi eleştiren, dur ben senin bir hatanı bulayım da gününü göstereyim sana!" tarzı olmamalı. İçtenlikli yaklaşımlar saygıdeğerdir elbette. Bu da biçeme yansır zaten. * Samimi 'acemilikler' kalsın Dostun yol gösteren eleştirileri
şirdeki tema güzel. lakin şiir de cümleler kesilmeyecek yerlerde kesilerek kugu bozukluğu yapılmış. benim tavsiyem şairin şiiri birine okur gibi okuyarak bir daha gözden geçirmesi. saygılar.
Bu şiirin ilk yazılış tarihinden üzerinden neredeyse otuz yıl geçmiş. Şiir, son halini 1997'de aldı ve 1999 yılında yayımlanan YAKIN GÜZ kitabıma girdi. Üzerinden on beş yıl geçmiş. O zamanki bilgi ve birikimle ( ya da duygularımla) kotarabildiğim bu. Yayımlanmış bir şiiri, on beş yıl sonra yeniden değiştirmek istemedim. * "Bir" konusunda haklı olabilirsiniz. Bildiğiniz gibi, ben de eleştirel yorumlarımda sürekli bu konuya değinirim: Çok fazla "bir", "ve", "gibi" lerden kaçınmanın önemini vurgularım. Sözcük tekrarından kaçınmak.
Bu şiirin ilk yazılış tarihinden üzerinden neredeyse otuz yıl geçmiş. Şiir, son halini 1997'de aldı ve 1999 yılında yayımlanan YAKIN GÜZ kitabıma girdi. Üzerinden on beş yıl geçmiş. O zamanki bilgi ve birikimle ( ya da duygularımla) kotarabildiğim bu. Yayımlanmış bir şiiri, on beş yıl sonra yeniden değiştirmek istemedim. * "Bir" konusunda haklı olabilirsiniz. Bildiğiniz gibi, ben de eleştirel yorumlarımda sürekli bu konuya değinirim: Çok fazla "bir", "ve", "gibi" lerden kaçınmanın önemini vurgularım. Sözcük tekrarından kaçınmak.
insan ruhuna aniden giren yasaklar özlemler kaçışlar gerçekler ve düşler bazen kalabalık bir peronda bazen gece treninde yakalanılan şiir anı Güzel bir kadının gözlerine bakılır ölümsüzleşir..
Benim Madımak üzerinden, sevdiğim/dostum olan bir şairi/yazarı anmamın... tek taraflı olmakla ne ilgisi var? Gereği yok belki ama Alevi de değilim. Bu yazıyı yazmış olmam (altı-yedi yıl önce) Başbağlar (ya da Hocalı) gibi kıyımları onayladığım anlamına mı geliyor? Elbette hayır. Yahudilere tarihte yapılanlar ve bugün onların Filistinliler'e yaptıkları. Ama namuslu İsrailliler de karşı çıkıyor bu zulme. İzm'leri bırakıp, insan (ya da aydın) namuslu mu değil mi, ona bakalım biz. Siz, bu ülkenin yetiştirdiği en büyük değerleri, bir tavuk gibi yakıp köz edeceksiniz... Sonra dinden-imandan söz açacaksınız. Hangi namuslu insan, bunu onaylar? Kimse, Suudi Kralının servetini konuşmuyor. Bunca saltanat, ihtişam, sınıfsal uçurum... İslam'ın neresiyle uyuşuyor? Gerçek Mümin, bunları sorgular. Modern Zalimlik... Hac Fariziyesinin bile salt rant'a dönüşmesi... Kimseyi rahatsız etmiyor. Takva duygusu... Kaç kişi ayırdında? İman ve İbadet. İmanı eksik bir toplum, kötülüklerden kurtulabilir mi? Kuran-ı Kerim'i içselleştiremeyen, gösterişçi bir toplum olduk, ne yazık ki.
Ülkemde yaşanan tüm haksızlıklar, kyımlar, kıyamlar (ve de nankörlükler) elbette beni ilgilendirir.
Küçük Prens kitabının yazarı S. Euxperry'nin şu sözünü hep aklımda tutarım : "İnsan olmak, sorumlu olmak demektir."
...işte tamda murat ettiğim yere geldiniz sayın İlhan bey.
...esas zülfiyare dokunmamın sebebi hasıl olsun istemiştim.
...görüyorsunuz verdiğiniz cevapta dahi hale TEK TARAFLI acılardan, zulümlerden, katliamlardan bahsediyorsunuz.
...çünkü BAŞBAĞLAR KATLİAMI gibi bir sızı içinizde yok.
...neden hep sivas, neden hep maraş işte bu ATGÖZLÜĞÜNE dikkat çekmek istemiştim.
...ama yinede sizin gibi tartışmasını bilen, özümseyen, centilmen tavırlar sergileyen kalemi (çekincemi yukarıda belirttim) kutlarım.
...inşallah "Behçet Aysan'ı Özlemek" şiirinin altına yaptığım eleştiri böylece anlaşılmış oldu. maksadım tüm tarafların acılarını hissetmek ve hissettirmektir.
Behçet Aysan yazımı, sanırım biraz aceleyle okudunuz. Yazının ilk tümcesinden, "Selimiye" şiirinin bana değil de B. Aysan'a ait olduğunu ve kitaplarına girmemiş olduğunu kaçırmışsınız. "hep onu aradım tutuşan samanların yanışını suyun sıcak bir kan gibi külrengi akışını" * Şiire (şarkı sözü ya da manzume gibi) düz mantıkla bakarsak, yanılırız. Söz konusu dizede, -belki- arada (virgül) olsaydı, daha kolay algılanabilirdi ama bu haliyle de hiçbir sıkıntı yok. "hep onu aradım" ve "tutuşan samanların yanışını" diyor Şair. Yani, bir ÖZNE'yi aramak ve 'samanların yanışını'. Alt dizede de "suyun külrengi akışını" Gayet açık, bence. Belki biraz örtük ki modern şiirin gereği. * Yazının altına yazdığınız yazıda biraz haksızlık ettiğinizi düşünüyorum. "Sahte gözyaşı" dökenler kim? B. Aysan'ın kızı Eren Aysan mı? Metin Altıok'un kızı Zeynep Altıok mu? Yoksa ben miyim? Madımak'ta yakılanların çoğunu tanırdım. Örneğin Asım Bezirci. Kitaplarını üst üste koysanız, neredeyse boyunu aşardı. Ve o kitapları Vita fabrikasında muhasebeci olarak çalışırken, çalınmış/yorgun zamanlarda yazardı. Şimdiki cilalı yazarlar (E.Şafak, O.Pamuk, A.Kulin...vd) gibi değildi. Kalemini hiç satmadı. * Emperyalizm ve Küresel Sermaye, bizim gibi ülkeleri hem ideolojik anlamda hem mezhepsel anlamda bölerek (işte Irak, Suriye, Lübnan...vd) kan gölüne çevirerek rant sağlamanın peşinde. Çorum, K.Maraş olayları yetmedi, Madımak tezgâhlandı. Almanya'da dazlaklar bir Türk evini kundaklayıp vatandaşlarımızı yaktığında, verdiğimiz tepkiyi burada da vermeliyiz. Ne yazık ki İsmet Özel gibi büyük bir şair, neredeyse "oh olsun" demeye getirdi verdiği demeçle o günlerde. Ayıptı. Orta Çağ Karanlığı hortlamıştı. * Aceleyle, "züfüyare" dokunarak yazdım, demişsiniz. Ben, elbette "zülfüyare" diye okudum onu.
...ilhan hocam verdiğiniz cevap için çok teşekkür ederim.
..."Behçet Aysan'ı Özlemek" şiirinizde de "hep onu aradım tutuşan samanların yanışını" diyerek yazmışsınız. ben mi anlamadım yoksa burada da bir klavye hatası mı mevcut bilmiyorum. buraya da bir gözatarsanız memnun olurum.
…çünkü hiçbir mantığı yok. mısranın sonundaki “ı” kaldırılıp “da” eki gelmeli ki bir anlam ifade etsin.
...o şiirinize ve yazınızın altına biraz züfüyare dokunarak yorum yazdım inşallah beni bağışlarsınız.
Yazmak istediğim sözcük: 'Yanılsama' idi. İkinci a düşmüş, eksik yazmışım ki Nilgün Arıkan da doğrusunu yanıtında yazmış. Bir klavye hatası (ya da daktilo hatası) diyelim. Türkçeyi her zaman baştacı ederim. Türkçeyi bilmeyen edebiyatçı olur mu? Bu ülkede oluyor. Hatta Nobel ödülü bile alabiliyor.
Oktay Akbal der ki "Türk ulusunu sevmek Türkçeyi sevmekle başlar."
...İlhan hocam ana sayfada tebrik edemeden burada tebrik etmek zorunda kaldım. güne düşen şiirinizden dolayı sizi kutlarım.
...hocam "iyi ki yanılsamlar var" şeklinde ki bu ifadeniz sizin gibi hocalara yakışmıyor. buna benzer ifade bozukluğu ya da uyduruk kelime (hattizatında her kelime uydurulmuştur ama uyduruk farklı bir şey) güne düşen şiirinizin içinde de rastladım.
...bu tür anlamsız kelimelerle TÜRKÇEMİZE kıymayalım.
Benim Madımak üzerinden, sevdiğim/dostum olan bir şairi/yazarı anmamın... tek taraflı olmakla ne ilgisi var? Gereği yok belki ama Alevi de değilim. Bu yazıyı yazmış olmam (altı-yedi yıl önce) Başbağlar (ya da Hocalı) gibi kıyımları onayladığım anlamına mı geliyor? Elbette hayır. Yahudilere tarihte yapılanlar ve bugün onların Filistinliler'e yaptıkları. Ama namuslu İsrailliler de karşı çıkıyor bu zulme. İzm'leri bırakıp, insan (ya da aydın) namuslu mu değil mi, ona bakalım biz. Siz, bu ülkenin yetiştirdiği en büyük değerleri, bir tavuk gibi yakıp köz edeceksiniz... Sonra dinden-imandan söz açacaksınız. Hangi namuslu insan, bunu onaylar? Kimse, Suudi Kralının servetini konuşmuyor. Bunca saltanat, ihtişam, sınıfsal uçurum... İslam'ın neresiyle uyuşuyor? Gerçek Mümin, bunları sorgular. Modern Zalimlik... Hac Fariziyesinin bile salt rant'a dönüşmesi... Kimseyi rahatsız etmiyor. Takva duygusu... Kaç kişi ayırdında? İman ve İbadet. İmanı eksik bir toplum, kötülüklerden kurtulabilir mi? Kuran-ı Kerim'i içselleştiremeyen, gösterişçi bir toplum olduk, ne yazık ki.
Ülkemde yaşanan tüm haksızlıklar, kyımlar, kıyamlar (ve de nankörlükler) elbette beni ilgilendirir.
Küçük Prens kitabının yazarı S. Euxperry'nin şu sözünü hep aklımda tutarım : "İnsan olmak, sorumlu olmak demektir."
...işte tamda murat ettiğim yere geldiniz sayın İlhan bey.
...esas zülfiyare dokunmamın sebebi hasıl olsun istemiştim.
...görüyorsunuz verdiğiniz cevapta dahi hale TEK TARAFLI acılardan, zulümlerden, katliamlardan bahsediyorsunuz.
...çünkü BAŞBAĞLAR KATLİAMI gibi bir sızı içinizde yok.
...neden hep sivas, neden hep maraş işte bu ATGÖZLÜĞÜNE dikkat çekmek istemiştim.
...ama yinede sizin gibi tartışmasını bilen, özümseyen, centilmen tavırlar sergileyen kalemi (çekincemi yukarıda belirttim) kutlarım.
...inşallah "Behçet Aysan'ı Özlemek" şiirinin altına yaptığım eleştiri böylece anlaşılmış oldu. maksadım tüm tarafların acılarını hissetmek ve hissettirmektir.
Behçet Aysan yazımı, sanırım biraz aceleyle okudunuz. Yazının ilk tümcesinden, "Selimiye" şiirinin bana değil de B. Aysan'a ait olduğunu ve kitaplarına girmemiş olduğunu kaçırmışsınız. "hep onu aradım tutuşan samanların yanışını suyun sıcak bir kan gibi külrengi akışını" * Şiire (şarkı sözü ya da manzume gibi) düz mantıkla bakarsak, yanılırız. Söz konusu dizede, -belki- arada (virgül) olsaydı, daha kolay algılanabilirdi ama bu haliyle de hiçbir sıkıntı yok. "hep onu aradım" ve "tutuşan samanların yanışını" diyor Şair. Yani, bir ÖZNE'yi aramak ve 'samanların yanışını'. Alt dizede de "suyun külrengi akışını" Gayet açık, bence. Belki biraz örtük ki modern şiirin gereği. * Yazının altına yazdığınız yazıda biraz haksızlık ettiğinizi düşünüyorum. "Sahte gözyaşı" dökenler kim? B. Aysan'ın kızı Eren Aysan mı? Metin Altıok'un kızı Zeynep Altıok mu? Yoksa ben miyim? Madımak'ta yakılanların çoğunu tanırdım. Örneğin Asım Bezirci. Kitaplarını üst üste koysanız, neredeyse boyunu aşardı. Ve o kitapları Vita fabrikasında muhasebeci olarak çalışırken, çalınmış/yorgun zamanlarda yazardı. Şimdiki cilalı yazarlar (E.Şafak, O.Pamuk, A.Kulin...vd) gibi değildi. Kalemini hiç satmadı. * Emperyalizm ve Küresel Sermaye, bizim gibi ülkeleri hem ideolojik anlamda hem mezhepsel anlamda bölerek (işte Irak, Suriye, Lübnan...vd) kan gölüne çevirerek rant sağlamanın peşinde. Çorum, K.Maraş olayları yetmedi, Madımak tezgâhlandı. Almanya'da dazlaklar bir Türk evini kundaklayıp vatandaşlarımızı yaktığında, verdiğimiz tepkiyi burada da vermeliyiz. Ne yazık ki İsmet Özel gibi büyük bir şair, neredeyse "oh olsun" demeye getirdi verdiği demeçle o günlerde. Ayıptı. Orta Çağ Karanlığı hortlamıştı. * Aceleyle, "züfüyare" dokunarak yazdım, demişsiniz. Ben, elbette "zülfüyare" diye okudum onu.
...ilhan hocam verdiğiniz cevap için çok teşekkür ederim.
..."Behçet Aysan'ı Özlemek" şiirinizde de "hep onu aradım tutuşan samanların yanışını" diyerek yazmışsınız. ben mi anlamadım yoksa burada da bir klavye hatası mı mevcut bilmiyorum. buraya da bir gözatarsanız memnun olurum.
…çünkü hiçbir mantığı yok. mısranın sonundaki “ı” kaldırılıp “da” eki gelmeli ki bir anlam ifade etsin.
...o şiirinize ve yazınızın altına biraz züfüyare dokunarak yorum yazdım inşallah beni bağışlarsınız.
Yazmak istediğim sözcük: 'Yanılsama' idi. İkinci a düşmüş, eksik yazmışım ki Nilgün Arıkan da doğrusunu yanıtında yazmış. Bir klavye hatası (ya da daktilo hatası) diyelim. Türkçeyi her zaman baştacı ederim. Türkçeyi bilmeyen edebiyatçı olur mu? Bu ülkede oluyor. Hatta Nobel ödülü bile alabiliyor.
Oktay Akbal der ki "Türk ulusunu sevmek Türkçeyi sevmekle başlar."
...İlhan hocam ana sayfada tebrik edemeden burada tebrik etmek zorunda kaldım. güne düşen şiirinizden dolayı sizi kutlarım.
...hocam "iyi ki yanılsamlar var" şeklinde ki bu ifadeniz sizin gibi hocalara yakışmıyor. buna benzer ifade bozukluğu ya da uyduruk kelime (hattizatında her kelime uydurulmuştur ama uyduruk farklı bir şey) güne düşen şiirinizin içinde de rastladım.
...bu tür anlamsız kelimelerle TÜRKÇEMİZE kıymayalım.
Kendimi tutamadım, ikinci bir yorum daha katmak istedim;
şimdi hızlı trenler icat oldu, aşklar... deyişiniz, gerçekten beni hem düşündürdü, hem etkiledi. düşündüğüm gibi düşünmeniz çok mutlu etti beni. heyhat... yine de düşünceniz üzre çok mutlu olduğumu belirterek, Sevgiyle.
Kendimi tutamadım, ikinci bir yorum daha katmak istedim;
şimdi hızlı trenler icat oldu, aşklar... deyişiniz, gerçekten beni hem düşündürdü, hem etkiledi. düşündüğüm gibi düşünmeniz çok mutlu etti beni. heyhat... yine de düşünceniz üzre çok mutlu olduğumu belirterek, Sevgiyle.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.