(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Hazin ömrüne muhalif hoyratı ‘Baba bugün dağlar yeşil boyandı Kim yattı kim uyandı’
Simsiyah rüyalar mı giydirir grizu
..
Bilip te,dile getirmeyi sizin gibi beceremediğimiz içerikli dizeleriniz MÜKEMMEL. Duyumsattınız,düşündürdünüz...Gönülden teşekkürler paylaşımınıza,Değerli Yazın Dostu. Geç te kalmış olsam, kutluyorum. Saygılarımla !
Bu bir kader değil hayata saygısızlığın ta kendisidir, insan hayatını hiçe saymanın, vurdumduymazlığın ve iç edilmiş tuhaf alışkanlıkların... "su testisi su yolunda kırılır" mantığından sıyrılamayan zihniyetlerin kurban verdiği ve acısını bütün milletin sırtına yüklediği o karanlık zihniyet. Medeniyetin köşesinden geçmeyen çalışma şartlarının altında ezilen ve yok olan hayatlar artık umura vurmalı.
ve ben yürekten kutluyorum...hem tema, hem de şiirsel duruşundaki asalet adına... güne düşen bu özel çalışma adına teşekkürler üstad...
akıl ve yürek gözüne odaklı bir inanıştan uzak tutularak ego güdümlemesiyle ilerleyen bir zihniyetten başka birşeyin beklenmesi de bir başka delilik değil mi ki mirim... kendini sevmeyen bir milletin başkasına ne hayrı olur. insan sevmeye önce kendinden başlamalı, insan saymaya yine kendinden... ve hakedişlerin birer lütuf olmadığını görmeli...yoksa eldelerimizin bile birer armağan olduğunu, bize bunları armağan edenler olmasa bir hiç olduğumuzu düşünecek kadar köreltilmeye de müsait miyiz ne... zayıf taraflarımızla değil güçlü olduğumuza inandıklarımızla bir inancın peşine düşmeliyiz...aksi halde zayıf taraflarımızı besleyen çok sırtlan var etrafımızda...bu şartlar altında bizim de birilerine sırtlanlık yaptığımızı düşünmek bile insanı çileden çıkarmaya yetiyor diye düşünürüm çoğu zaman... birşeyler düzelmeli, yolunda gitmeli artık...herkes bir diğerine öteki olmaktan çıkmadıkça bu düzelmeyecek...
bu fırsatı tanıdığınız için teşekkürler...bir eyvallah borcum olsun sağlam yüreğinize...
akıl ve yürek gözüne odaklı bir inanıştan uzak tutularak ego güdümlemesiyle ilerleyen bir zihniyetten başka birşeyin beklenmesi de bir başka delilik değil mi ki mirim... kendini sevmeyen bir milletin başkasına ne hayrı olur. insan sevmeye önce kendinden başlamalı, insan saymaya yine kendinden... ve hakedişlerin birer lütuf olmadığını görmeli...yoksa eldelerimizin bile birer armağan olduğunu, bize bunları armağan edenler olmasa bir hiç olduğumuzu düşünecek kadar köreltilmeye de müsait miyiz ne... zayıf taraflarımızla değil güçlü olduğumuza inandıklarımızla bir inancın peşine düşmeliyiz...aksi halde zayıf taraflarımızı besleyen çok sırtlan var etrafımızda...bu şartlar altında bizim de birilerine sırtlanlık yaptığımızı düşünmek bile insanı çileden çıkarmaya yetiyor diye düşünürüm çoğu zaman... birşeyler düzelmeli, yolunda gitmeli artık...herkes bir diğerine öteki olmaktan çıkmadıkça bu düzelmeyecek...
bu fırsatı tanıdığınız için teşekkürler...bir eyvallah borcum olsun sağlam yüreğinize...
Ah, kurum saçan kömür katarları... Kırk yıl önceden, çocukluğumun Çankırı'sından, Tren geçitinde beklemenin kederinden, yalnızlığından geçerek Ankara'ya doğru...
Ah, kurum saçan kömür katarları... Kırk yıl önceden, çocukluğumun Çankırı'sından, Tren geçitinde beklemenin kederinden, yalnızlığından geçerek Ankara'ya doğru...
Birol Topaloğlu'nun kardeşi kaybolduğunda anasunin yaktığı bir ağıt ;
Işığım, oğlum, yavrum benim, Sesim, avazım, canevim... Neredesin, nerelerdesin Bir kez görsem yüzünü Bir kez olsun duysam Yaylalardan yükselen ıslığını Varsın tüm ışıklar sönsün sonra Sonra sussun bütün kemençeler Işığım sensin, yüreğimsin Oğul oğul oğul oğul Üşüdün mü, dondun mu Bunu hiç mi bilmeyeceğim ***
Birol Topaloğlu'nun kardeşi kaybolduğunda anasunin yaktığı bir ağıt ;
Işığım, oğlum, yavrum benim, Sesim, avazım, canevim... Neredesin, nerelerdesin Bir kez görsem yüzünü Bir kez olsun duysam Yaylalardan yükselen ıslığını Varsın tüm ışıklar sönsün sonra Sonra sussun bütün kemençeler Işığım sensin, yüreğimsin Oğul oğul oğul oğul Üşüdün mü, dondun mu Bunu hiç mi bilmeyeceğim ***
Zonguldak' ta meydana gelen Karadon Müdürlüğüne bağlı ocakta meydana gelen grizu patlamasında hayatını kaybeden 30 ' cana dem vurmuş eser.Ne büyük acı yarabbim.Ne büyük acı.Nasıl etkilendim anlatamam hocam .
Hâlâ ilkel çalışma koşullarında hayatını kaybeden insanlar olduğunu bilmek üstelik acılarını taşımak.
Eseriniz vesilesiyle hayatını kaybetmiş herkese ve ailelerine başsağlığı diliyorum.Üstünden neredeyse 1 seneye yakın bir süre geçmiş. Allahım mekanlarını cennet eylesin inşallah.
Bir daha böylesi acıları duyurmasın inşallah.
Vurgun temaya daha etkili kılan anlatımdaki ustalığa bilgim aciz kalır.
Gerçekle bağlantı kurularak oluşturulan " karadon " sembolünün kullanılışı hem temayı kavramada hem de kavramamıza açılımını, görüşünü genişletmemizi sağlayan bir imgede kullanılmış bu sembol .
Şiir özüne bağlı olarak kurulan biçim ( kelimelerin yanyana gelişi ve ses düzeni )
Her dönem şairinin mutlaka geçmişinden devraldığı bir klişe anlatımı vardır.Her şairin yapması gereken, aşması gereken yegane işin bu klişeliği yok etmek olduğuna inanırım. Belki tamamen yok edilemez en aza indirgenebilir nedir bu klişe uygulamalar ; Mesela deyimler, yeri ve şekli beli olan ayaklar, tekrarlamalar, kalıplaşmış halka inmiş dilde pelesenk edilmiş sıfatlar, vb..... Bence rutin alışıla gelmiş anlatımın dışına çıkamayan şair çağının gerisinde kalmış, onu yakalayamamış şairdir. Elbette ki bu bilinmeyen bir şey değil.Sadece hatırlatayım istedim .
Belki yukarda bahsettiğim klişeler gibi ciddi bir unsur yok ama gözüme takılan bir hususuda paylaşmadan geçmek istemiyorum. Çoğunlukla ben de yapıyorum hata mı değil mi bilmiyorum ama günümüz modern şiirinin üstüste sesi çok kaldırmadığı görüşünü savunan üstadlarımız var takdir ederseniz.Ki bence sonderce yerinde bir düşünce.Artık bazı şeyleri kırmanın dize sonlarında değilde farklı mantık içi uygulamalı deformasyonlarla farklı sesleri yakalayabilmeliyiz diye düşünüyorum.Şiirimizin son bölümünde özellikle "ı ' sesine çok yer verilmiş. Bir de illa ki heceden miras dize sonlarında ses özellikle ayarlamasının yapılmasını heceye gözkırpmak olarak görüyorum.Her ne kadar görüyorum desem de ben de yapıyorum malesef :( Bir türlü kurtaramadım dilimi sesin büyüsünden.
Elbette hiç bir zaman da kurtulmayalım ama iç sesi aliterasyon, asoans, cinas gibi sanatlarla zenginleştirmemiz mümkünken yeni yeni dilde mantıklı deformasyonlar uygulayarak şiir dilini geliştirmemiz mümkünken neden hep bilinene dayanırız onu anlamış değilim. Bu söylediklerim sizin için değildi sayın hocam.Genel bir değerlendirmeydi.
Sadece sizde eleştirdiğim nokta son bölümdeki aynı sesin üst üste fazla kullanılması hususu.
Haklı başarınızı ve yazdıran yüreğinizi kalben kutluyorum.Şiirle nice güzelliklerde tekrar buluşmak ümidini taşırken usta kaleminiz ve yazdıran yüreğiniz karşısında saygımla eğiliyorum efendim.
Neredeyse her gün bir şiir yazdığını söyleyen arkadaşlar içindir bu söz.
Ne güzel bir uyarı, değil mi? Dilimizin ucuna gelen her şeyi şiir zannetmemek. (Yine Necatigil'in sözüyle) Onlarca kez yazıp, sonra yırtarak yeniden yazmak. Kolay beğenmemek. Çok çalışmak, bir kuyumcu ustası gibi sözcükleri işlemek.
Ve Veysel Öngören'in şu sözünü de baştacı etmeliyiz:
Her dem eserlerinizi yorumlarınızı büyük dikkatle takip ediyorum.Değerli yazınlarınızdan şiir üzerine pek çok şey öğrendim.Halâ da öğreniyorum.Bu anlamda teşekkürü borç bilirim .
Onore eden düşünceleriniz için de ayrıca teşekkür ederim.Sağolun . Kendimce işte çalışmaya çalışıyorum hocam.Anlayabildiğim kadarıyla .
Şiirde biçime ilişkin verdiğiniz şu kısacık anekdot ne çok şey anlatıyor.
Kesinlikle katılıyorum sayın hocam.Görüşlerinize.Evet en sık yapılan hatalara değinmişsiniz.Uzun ekli dizelerle birlikte çok sık kullanılan bağlaçlar.
Hepsi şiirin ; kısa ama öz anlatımdır tanımını baltalayan uygulamalar.
Yine şiir dili benim bu aralar çok üzerinde durduğum bir konu. Gerçekten ciddi bir şekilde üstünde duran, yazdığına nasıl yazdığına önem veren her şairin dikkate alması gereken konu.
Her konuda yüzyıllardır söylenmeyen birşey kalmamış.Her konuda. Şairlerimiz, yazarlarımız herşeyi yazmışlar. Bizlerin yaptığı eski anlatılanlar hakkında yazmak aslında. Ayrılık, aşk, fakirlik, sosyal sorunlar, .... hiç biri yeni duyduğumuz ilk duyduğumuz konular değildir .Peki ne yapmalıyız ? Tekrar etmek midir sanatın adı ? şiirin adı .
Burda şairin ıslak imzasıdır diye de niteleyebileceğim dili unsuru ön plana çıkıyor.En çok önem vermemiz konu budur.
Yani eskiden de şairlerimiz yapmış Mesela Bir Behçet Necatigil bu konuda 1.sırayı alır.Kendilerine özgü dili oluşturabilmek için dilimiz üzerinde oynamalar yapmıştır.
Kesik dizeler, karma eğreltili dizeler, düz eğreltili, çapraz , sonra dizeler de kelimelerle oynanarak anlamın tamamlatılmasına yönelik özel anlatımlar, çağrışımı önceye veren, hem önündeki hem arkasındaki kelimeye tekabül eden çift anlamlı zengin imgeler, .... yani bunlar üzerinde düşünmeliyiz.Anlatım tekniği üzerinde yoğunlaşmalıyız.En büyük sorunumuz olarak bunu görüyorum şu an.
Kusura bakmayın sözü uzun tuttum.Şiirle nice nice güzelliklerde tekrar buluşmak umuduyla bu değerli eserinizi tekrar kutluyorum.
Son bölümdeki üçlemede ses benzeşmesi (ı)lar, biraz da tırnak içine aldığım muhalif hoyratının (türkü) sözlerinden kaynaklandı. Benim bulduğum/yazdığım sözler değil zaten. Yine de saptamanız için teşekkürler. Genel anlamda (dize kurgusunda) önemli elbette, şiir(ler)in yapısına değin yazdıklarınız. (Klişelerden kurtulma, özgünlük, gündelik dilden kurtulup bir üst dil, yani şiir dili oluşturmak adına) En önemlisi de şiirin bir sözcük ekonomisi olduğu; her sözcüğün, her hecenin, eklerin, hatta harfin bile fazla olmaması gerektiği... Bu anlamda; daha az "ve" daha az "bir" daha az "gibi" daha az "ek" daha az "eylem" (fiil) daha az "dilbilgisi imi" (olur olmaz ünlemler(!), (...) vs * Emek ürünü yorum için, çok teşekkür ederim.
Her zaman eleştirel okumalara Hem kendi yazdıklarımızda hem başka ürünlerde...
Neredeyse her gün bir şiir yazdığını söyleyen arkadaşlar içindir bu söz.
Ne güzel bir uyarı, değil mi? Dilimizin ucuna gelen her şeyi şiir zannetmemek. (Yine Necatigil'in sözüyle) Onlarca kez yazıp, sonra yırtarak yeniden yazmak. Kolay beğenmemek. Çok çalışmak, bir kuyumcu ustası gibi sözcükleri işlemek.
Ve Veysel Öngören'in şu sözünü de baştacı etmeliyiz:
Her dem eserlerinizi yorumlarınızı büyük dikkatle takip ediyorum.Değerli yazınlarınızdan şiir üzerine pek çok şey öğrendim.Halâ da öğreniyorum.Bu anlamda teşekkürü borç bilirim .
Onore eden düşünceleriniz için de ayrıca teşekkür ederim.Sağolun . Kendimce işte çalışmaya çalışıyorum hocam.Anlayabildiğim kadarıyla .
Şiirde biçime ilişkin verdiğiniz şu kısacık anekdot ne çok şey anlatıyor.
Kesinlikle katılıyorum sayın hocam.Görüşlerinize.Evet en sık yapılan hatalara değinmişsiniz.Uzun ekli dizelerle birlikte çok sık kullanılan bağlaçlar.
Hepsi şiirin ; kısa ama öz anlatımdır tanımını baltalayan uygulamalar.
Yine şiir dili benim bu aralar çok üzerinde durduğum bir konu. Gerçekten ciddi bir şekilde üstünde duran, yazdığına nasıl yazdığına önem veren her şairin dikkate alması gereken konu.
Her konuda yüzyıllardır söylenmeyen birşey kalmamış.Her konuda. Şairlerimiz, yazarlarımız herşeyi yazmışlar. Bizlerin yaptığı eski anlatılanlar hakkında yazmak aslında. Ayrılık, aşk, fakirlik, sosyal sorunlar, .... hiç biri yeni duyduğumuz ilk duyduğumuz konular değildir .Peki ne yapmalıyız ? Tekrar etmek midir sanatın adı ? şiirin adı .
Burda şairin ıslak imzasıdır diye de niteleyebileceğim dili unsuru ön plana çıkıyor.En çok önem vermemiz konu budur.
Yani eskiden de şairlerimiz yapmış Mesela Bir Behçet Necatigil bu konuda 1.sırayı alır.Kendilerine özgü dili oluşturabilmek için dilimiz üzerinde oynamalar yapmıştır.
Kesik dizeler, karma eğreltili dizeler, düz eğreltili, çapraz , sonra dizeler de kelimelerle oynanarak anlamın tamamlatılmasına yönelik özel anlatımlar, çağrışımı önceye veren, hem önündeki hem arkasındaki kelimeye tekabül eden çift anlamlı zengin imgeler, .... yani bunlar üzerinde düşünmeliyiz.Anlatım tekniği üzerinde yoğunlaşmalıyız.En büyük sorunumuz olarak bunu görüyorum şu an.
Kusura bakmayın sözü uzun tuttum.Şiirle nice nice güzelliklerde tekrar buluşmak umuduyla bu değerli eserinizi tekrar kutluyorum.
Son bölümdeki üçlemede ses benzeşmesi (ı)lar, biraz da tırnak içine aldığım muhalif hoyratının (türkü) sözlerinden kaynaklandı. Benim bulduğum/yazdığım sözler değil zaten. Yine de saptamanız için teşekkürler. Genel anlamda (dize kurgusunda) önemli elbette, şiir(ler)in yapısına değin yazdıklarınız. (Klişelerden kurtulma, özgünlük, gündelik dilden kurtulup bir üst dil, yani şiir dili oluşturmak adına) En önemlisi de şiirin bir sözcük ekonomisi olduğu; her sözcüğün, her hecenin, eklerin, hatta harfin bile fazla olmaması gerektiği... Bu anlamda; daha az "ve" daha az "bir" daha az "gibi" daha az "ek" daha az "eylem" (fiil) daha az "dilbilgisi imi" (olur olmaz ünlemler(!), (...) vs * Emek ürünü yorum için, çok teşekkür ederim.
Her zaman eleştirel okumalara Hem kendi yazdıklarımızda hem başka ürünlerde...
Kaç kere görüldü kimbilir bu simsiyah rüya Kaç kişi uyanamadı Kaç kişinin yandı yüreği kaç çocuk yetim kaldı...Diye sayfalarca uzantısı aklıma sığmadı Yorulmadan severim kaleminizi kayıtsız geçmem Saygılarımla kaliteydi....
Dikkatli okumanız için teşekkür ederim. Şiir, Afrodisyas Sanat'ın son sayısında (mayıs-haziran) yayımlandı bu haliyle. İlerde, kitaplaşacak olursa, yeniden gözden geçireceğim ve aklımda tutacağım önerinizi. Sanırım, biçim kaygısıyla yapılmış bir bölünme.
Dikkatli okumanız için teşekkür ederim. Şiir, Afrodisyas Sanat'ın son sayısında (mayıs-haziran) yayımlandı bu haliyle. İlerde, kitaplaşacak olursa, yeniden gözden geçireceğim ve aklımda tutacağım önerinizi. Sanırım, biçim kaygısıyla yapılmış bir bölünme.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.