9
Yorum
6
Beğeni
0,0
Puan
1896
Okunma

Başıboş bir karanlık dolaşıyorken yüzümün sokaklarında
Alev işli gözlerine bakıyorum çocukluğumun
Dahası,
Alnımın göğünde vuruluyordu serçeler
Ve bir tutam ah yanığı sıralanıyordu avuç çizgilerimde...
Yüreği öpülürse başağın doğrulur mu bedeni?
Ya da toprağa gömülürse bedeni kalır mı buğday sarı gölgesi?
Isırdıkça şivemi
Çelişkili sorular balla kesiyor ünlemlerimi
İçimde kuyruksuz uçurtmalar
Tutarsız rüzgârlarla ırgalıyor özlemlerimi
Dudak büktüğüm sevinçleri arıyor
Alnımın yokuşlarından düşen takvimler…
Bazen yarım kalmış bir şiirin dibinde
07 uçla yazılmış sonu olmayan bir A harfiyle çala kelam irkiliyorken
Bazen kendi lirik hikâyemin kum tanelerinde zamanı kara kalem öldürüyorum
Bazen de korkularımda sabırla seyahat eden ağrıların şakaklarımı sobelemesinin
Çığlık çığlığa sessizliğiyle ürperiyorum
Hüzünler mühürlüyorum yani göz çukurlarıma
Yağmak için avuçlarıma…
Akşama aldanmış bir tan vaktinde
Siyah haritasına kelepçeleyip göğü
Güz toprağına gömüyorum yorgunluğumun sararmış cesedini
Sonrasında sayfalara suskunluğumu sunuyorum gümüş tepside
Duru bir içtenlikle…
Yarını karşılarken ayak seslerinden tanıyorum türkülerimin
El aman sızlanışını
Acemi bir gayretle yutkunuyorum
Hayatın ilk yarısını
Ve bu barbar karamsarlıkta en nihayet
Müştekiyim kendimden…