13
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
1896
Okunma
/saklanmak için kendini yorma
yanarlarken, içlerini görmüyorsun
onlar / közü saklıdan geçiyorlar, tozla dumanla
hangi tene değerse o bilir ateşi /biliyorsun!/
sonsuz vedâsıyla giderken gün
parmaklarınla, geleceğin işaretlerini sokuyor gözümüze
yaşanma ihtimâlleri olmayacak vakitlerde
çocuk yüzünün perçemlerini arıyor bir el
korkunun söylediklerini duyup
kara vakit gerçekleriyle ürperiyor kalem
susmuyor rüzgârın uğultusu kabaran toprakta
vadesi bitmiş soluğuyla
sararmış kağıtlarda kalıyor gamlı zaman
gitgide çoğaltıyor fosforsuz boşluğunu
seraplar seraplar seraplar…
vuruluyor, henüz kanat çırpmaya başlayan kuşlar!
ve şaha kalkıyor pusuya yatmış umutsuzluk
geçmiş ile gelecek arasında
acı acı tınlayan sonsuz kabulleniş
kaderin tutulamayan elleriyle
hep bir dibe vuruş...
kilitlenmişken içinde soluğun
ölüm, tek kişilik bir oyundur hayat sahnesinde
sabâ sesler silme sessizliğiyle çoğul…
uykuda toprakla bahtiyar olanlar
duymuyorlar gecikmiş siren seslerini
bize kalan yâdigâr
taş üstünde taş mezarlar…
ve
filizlenmeyen kısacık “keşke” /lerin
upuzun çığlığı takvimlerde!...
Hâdiye Kaptan
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.