2
Yorum
14
Beğeni
0,0
Puan
172
Okunma
/bu erken ölümler kimin eseri
sen ben o, biz / onlar, kim suçlu/
ağaç, kopan bir dalına ağlar da
canavarın toprağa hunharca daldırdığı ağzında sallanan
zeytin köküne el ovuşturur leş kargaları
kaç yeni yeşil kapatır bu yıkıntı yokluğunu
ve şimdi
gökte kan kırmızı gelinciklerden bir tablo
ay yok buluta girsin, yok oldu binlerce yıldız
kaç mezar kazıldı
musalla taşında kaç öksüz bakış müebbette
gece kollarındaki gün ölüsünü bırakırken yere
tutsak doğaya ağlıyor toprak
gözlerinde bitip tükenmez zift
ve içine akan katran karası lav
ağacın kovuğunda sonsuz uykuya dalmış sincap
uçuşuyor ölü kuş kanatları
inceden süzülüyor bir tavşanın kanı
konduğu dalda koparmış başını bir serçe
karacanın sürmesinde kalmış yaş
ne gök mavi ne yaprak yeşil artık
sinsi bir sızı yerleşti yüreklere
efkar efkâr efkâr…
ateşten yapraklarını döküyorken mevsim
cana düşen bir cehennem zaman
karınca misali su taşırken garibanlar
bazıları arsızca kör, sağırı oynuyorlar
rüzgârın ıslığında acıklı bir arya
varsa vicdan
dayan dayanabilirsen dayan
bu gözleri kamaştıran ışık, bu duman
bu karanlığa bulanmayanlar
yürekleri yırtılıyormuşçasına
yüzlerinde bir kılıf ki, gece kadar aşikâr
belki de kömür kalır paylarına en azından
öyle demişti bir zaman birileri
isyan isyan isyaaan…
Hâdiye Kaptan