14
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1205
Okunma
Kanla yitirilmiş… Cehennem yürekli, cennet yüzlü Eylül çocuklarına!
Mehmet Akif Dalcı için…
karanfilim neden kırmızı?
bir umudun türküsüdür ki hiç bitmez, ondandır
atar maden ocaklarında, fabrika çığlıklarında, grevler de atar!
Şimdi marşa mayalanmazda isyan, kavgaya demlenmezde yürek neye atar
ben yenilemişsem zamanı bilinçtendir
sen ölmemişsen, gömleğimde kanın var diyedir
biz bitmemişsek umut halkın diyedir.
Sevda her dem kavga ile bileylidir.
I.
uzaklarda düşünmek zordur.
hayaletler sarar her yanı, soğuk bir cam parçasına sarılıp kalırsın
geceye karşı kılımı bile kımıldatmadan kalıyorum, kilometrelerce kalıyorum.
soğuk çeliğe verilen ince nefes gibi işlemekte içime
burada güzel şeyler düşünmek istiyor insan
sıcak ekmek mesela, bir tas çorba, bir öpücük
gamsız kedersiz bir ömürdür isteğim
çocuklara yalnız çocuklara
oysa kaç gece yastık altında buldum dişleri çekilmiş düşlerimi
ben söyledim/ sen unutma bunları
cehennem düş barındırmaz çocuklara, cennetse hiç varoşlardan yana olmamıştır
yürek hiç yılmamıştır…
II.
karabasan rüyalardan uyandığımda, yani paydos düdükleri çalarken
hiçbir şeyi düşünmeden dayanıp yağlı yüzüme elimle
doldurmak sigarayı ciğerlerine, iskelesinde binmek hüznünün terkisinde vapurun
genzimde leylak kokusu, martılar
düşündürür…
doğru söyle sevgili, düşüne girmez mi hiç İstanbul?
özgürlük türküleri söylenen bir gelin gibi
kaç kara eylülde yakıldı kitaplarım, utanıyor şiirlerimi savuran rüzgar
kaç kere yazmayı denedim, gömüyorlar seslerini utançtan esmiyorlar
binerken fişlenmiş aşıklar trenine söylemeliydim sana içimden geçenleri
yüzünü çarşaf çarşaf yayılan sokaklara sordum, gittiler ne kaldı geri?
geçmişin ayak izlerine kaç defa sürdüm yüzümü
şimdi tank paletleri yok ama, gayrı meşru çocuklarının kokmuş nefesleri var
dilenci diye yürüdüm kaldırımlara uzandım diye sadakalandı aşkım tekmelerle
yılmadım sevgili, direndim umuda
ben söyledim/ sen unutma bunları
cehennem düş barındırmaz çocuklara, cennetse hiç varoşlardan yana olmamıştır
yürek hiç yılmamıştır…
III.
her vapurdan inişimde ziyan düşlerimi kurtarmak isterim
cemil babanın duvarına yaslanmış öperken seni tedirginliğini
geri verdiğim tokanı daha iyi saklamak isterim,
geriverirken hazinemi avuçlarına ölecek bir kelebek gibi koymak gibi değil
yıkık kilisenin bahçesinde bir taç giyme töreni gibi saclarına takmak isterim
peşinden ince uzun parmaklarına takmak kozalaktan oyduğum yüzüğü
itiraf ediyorum camının önüne ben koydum her sabah menekşeleri
kimse görmedi korkma, İstanbul bile uyuyordu
bense kimseden değil gençliğimden çalıyordum.
menekşeler onların hiç günahı yoktu, benden bile günahsızdılar
şimdi adını söyleyemediğim sokağının ismini yazıyorum mektubuma,
ihtilalimin kırık kanadı, yollayamadığım tüm satırlara hayallerimi resmediyorum
gayri resmi düşler antolojisi.
yüzünü çiziyorum, baharın gelişi gibi
ben söyledim/ sen unutma bunları
cehennem düş barındırmaz çocuklara, cennetse hiç varoşlardan yana olmamıştır
yürek hiç yılmamıştır…
IV
sen bilmezsin! senin olduğun yerde bahar ilk entarine gelir
ilk eteklerin çiçek açardı sora toprak kıskanırdı seni
gözlerin uyuyunca dünyayı karanlığa bulayan küstüm çiçeği
derin soluklarda solardı.
ne kadarki oda canım, hemencecik geçer
kızıl saçların arasında, derin upuzun bir ormandı gözlerin
boynundan gözlerine ince bir patika vardı gamzelerinin yanında geçen
sen bilmezsin her gece oraya tırmanırdım.
gençliğimi de oraya gömdüm arama bulamazsın.
güneş vurdu da tutuştumu saçların ben gömüldüğüm çukurda senle yanarım
kaç kara eylül geçti, defalarca tutuştu gözlerim
düşüne hiç girmez mi İstanbul?
Zafer türkülerini omuz omuza söyler gibi
bu deniz…
bu mavi…
bu tuz…
bahar geldi, şimdi eteklerinde çiçeklendi
bu bahar, bu leylak
rüzgarın dilinde içi geçmiş bir ıslık değildir gönlüme yaslanan
Filistin’de kapısına dayanan bombaya yürek koyandır emsalim
baharım ben gitmedim hala bekliyorum, sen gün say
ben söyledim/ sen unutma bunları
cehennem düş barındırmaz çocuklara, cennetse hiç varoşlardan yana olmamıştır
yürek hiç yılmamıştır…
V.
adınız inancımın hala mavzerinde mermiyse, yitirilen aşlarımın diyeti elbet alınacaktır
korkma korkma yıkıldık diye.
sen bahar tut düşlerini
dalgalanan okyanuslar yoksa da
inancı inanca suyu denize ulaştıranlar var
dillerinde türküler okyanuslar besliyorlar kapatıldıkları kafeste
koyaklara salınacağını bekleyen bir tay gibi
yine dikilecek onurun kalesi ve bayraklar çekilecek göndere
saçların gibi kızıl ve hareli
ve yürek hala koşar sevgili
sen merak etme, biz yine sözümüzdeyiz.
‘’ yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek’’ dedik
daha bozulmadı orucumuz
o yüzden kanat taktık göklerindeyiz inancın
sen bunu tut yüreğinde, gerisini…
biz bilmeyiz mi sanırsın.
cehennem ve cennet bizim adımızla olacaktır
yeryüzü aşktan büyük inanç görmemiştir
hüznü boş ver orasını anlatmadım say
biz biliriz ki aşk en büyük eczacıdır.
bir mahpus önünde düşer yere karanfilimiz
bir çocuk alır onu sarar yaralarını koynunda, büyütür
al al kırmızı bir ağıt yakar ardımızdan
siyah giyinen yürekler korkar alnımızda saçılan ışığımızdan,
biz ki düşen karanfilin ardına yakılan ağıtla emziririz çocuklarımızı
Mehmet Akif’in karanfili düştüğü yerde kurumamıştır.
durur dallarımızdaki o acı
kanla yitirilmiş çocuğumun isyanını karanfile öğrettim diyedir rengi
o yüzden cenazemde kefenim karanfilden
…
ben söyledim/ sen unutma bunları
cehennem düş barındırmaz çocuklara, cennetse hiç varoşlardan yana olmamıştır
yürek hiç yılmamıştır…
Kubilay Yıldız