10
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
1504
Okunma

Babam’a...Suskunluğumca...
“sürüyor hâlâ yüreğimde rüzgârı”
Bugün sevincimi boğduğum yerde
Sırtımda sızılı örtüsü zamanın
Uzun bir ağıdı vefayla giyindiğim gündeyim
Saat dört kırk sekiz
Telefonumda kekemden çağrı
Son nefesin o muamma arzusu…
Ah yüreğimin çoğalan hüzün t/aşı
Neler söyleyecektin son defa bana
Neler anlatacaktın ecele baka baka
Omzunda yetmiş yılın ağırlığıyla
Düğün gününü mü müjdeleyecektin alın yazıma
Bilmez misin kirpiklerime düğümledin gidişinle bulutların nemini
Bilmez misin nicedir kör ebeyim sensiz doğan her güne…
Ah…
Çocukluğum düşerken gidişinin peşine -zırıl zırıl
Melekler silmedi gözyaşlarımı
Dizlerimin yarasına aldırmıyorum da
Yüreğimde yüzleşmeye çalıştığım kabuksuz ölüm hâlâ kanıyor hücrelerime…
Bense kanlı sözlüklerin buğulanan secdesinde
Bir çizik daha atıp yokluğuna
Dört duvara ölüm sayıyorum
Ve cenazemi gömüyorum satır boşluklarına…
Bütün türküler yokluğunla besleniyor gibi diken diken
Bir tuhaf batıyor hücrelerime.
Bütün gülümsemeler paytak yürüyor gamzelerime
Gözyaşımın sesini duydukça irkiliyorum
İrkildikçe inciniyorum yana yakıla
k/ana k/ana…
/sloganısın hüznümün- sayfalarımda devrim /
Uzadıkça uzayan adımlarıma sığınan özlemleri büyütüyorum
Hüznümün gayretiyle
Viran türkülerde hançerleyip sabrımı…
-Oysa yokluğunla boş hançerin kını
Soframın nan’ı/
Gecenin saçlarından sıkıca tutunan
Dualar kımıldıyor durmadan dudaklarımda
Ellerim kapanırken sineme
Hicran bahçemde yarım yapraklar çıtırdıyor…
Güz düşüyor damla damla gidişine üstüne
Simsiyah gökyüzünden
Yağmalanan sözcüklerimde eksilmiyorken adın
S/aklımda
Solumda…
Bilsen,
Çorak coğrafyaların yağmur duası gibi
Sanadır teşneliğimin akordu bozuk sayıklaması
Çözemedem ölümün ilmini
Hareli bir selam iliştiriyorum her gece
Gözlerimin önünden gitmeyen son bakışına
-Sevmedi gözlerim bir başkasının alın çizgilerini
Ve nasırlı ellerini
Dokunsamda-
Hangi imgenin sevabına gizlensem
Sana yaslanıyor gözü yaşlı soluğum…
Ve hangi imgenin günahına perçinlesem s/esimi,
Lekesiz bir düzlükte
Daralan yüreğimle
Siyah sularında boğuluyorum mürekkebimin
Kronikleşmiş cümlelerimin ünlemsiz vurgularında
Küflü dualar nabzımla hıçkırıyor...
Keza ölümün yürekte dirilişiyle kırlangıç göçündeyim
Harflerim savaşa hazır/tetikte bir oylum isyan
Kılıktan kılığa giren suskunluğumla kurşuna buluyorum beyaz sayfayı
Henüz söylenmemiş sözcüklerim var daha
Hangi mumun ışığına sığınsam ve sana dair karalasam sayfayı
Tenhasında nöbet bekleyen rüzgâr alabora ediyor
Yankılanıyor feryadım kulaklarımda…
Azı dişlerinde parçalıyor sabrımı zaman.
Bir ağıtı denk edip yokluğuna
Nefesinin sustuğu şehirde
Lâl hıçkırıklarla
Hep acıdı sol yerim…
Lâl olmuşçasına derman peçelenmiş dudaklarını
Bitmiyor kelam
Tükenmiyor yazdıkça ayrılığı…
Bütün saatler sana ayarlı
Ne körüm akrebe
Nede sağırım yelkovana
Gecelere ekleyip sensizliğimin yol dönümlerini
Gündüzlere simsiyah anılarla yürüyorum…
Bütün kuşlar birazda kendi yurdunda konuktur” derdin ya
Araf’ın eteğine tutunan gözlerinin fizahı
Sana geleceğim günün muştusunu bekliyor.
Saat dört kırk sekiz
Ne akrebe kör
Nede yelkovana sağırım
Sadece kadranım paramparça
K/an salkımı yeşeriyor hücrelerimde
Altı yıldır bir ayağım öksede
Öperek ürperdiğim soğuk lahit önünde…