3
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
836
Okunma

Kentler biliyorum
öldükçe daha çok büyüyen
toprak kokan ellerinde sımsıcak ekmekler
en taze gülüşüyle besteler
bir kasketin orta yerinde hanlar, camiler...
Uygarlığın anacıl yanıyla ıslanan kaldırımlarında
emekler biliyorum marşsız ve de törensiz
uzun saçlarıyla sevgilileri vuslata örülmüş
ve hasret çeken papatyalar
susan yalaklarında temmuz güneşleri
alelacele umutların son yakasına ait düşlerde
yün çırpan ince bilekleriyle gelinler, güzeller...
Düşler kenetleyip beyaz göğe
yıkık kentlerin hikayesini dinliyorum erenlerden
sazlarıyla birkaç asır şu dağ
abartısız enginliğinde salça kokuları
her adım başında kendimi görüyorum
yer yer ağlamış anaların gözlerine ait asfalt üstü
-’bu akşam balıklar buraya göç edecek’
zannettiğim birikintilerde
aynı bamteline dokunan alışkanlığında
sevdalar biliyorum her köyün kahvesinde
Ve kimse inanmaz belki ama
her gece girer gibi aynı odadan karanlığa
yalanlarıyla sevdiğim bir kuş biliyorum
aynı sevgiye ait; hemi de aynı şehirlerde
kanıp kanıp alımlı rüyalara
daldan dala göç eden kayıp iç çekişlerinde
Kentler biliyorum
elbette benim de hayalini kurduğum bir takvim sayfasında
yırtılan ipek böceği şiirine ait
gömülü kırık aynaların yürüyüşlerinde
’tek devrimin aslında kendine söz geçirebilmek’ olduğunu
defalarca kanıtlamış sevgilere ait ağlayışlarında
kaldığımı itirfaf eder gibi her sabah farrklı şehirlerde
aynı yalnızlık ile uyanışımda
5.0
100% (7)