1
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1105
Okunma
Yıl 1998
Hüzünlü bir şubat alacası
Olancası şu?
Kederli kışları bilir misiniz
Dışı kadar içi soğuk olan
Kederli bir şubat..
Ah! Yine yalnızım
İzbe bir sokak ortasında
Volta atıyorum durmadan
Dönüp dolaşıyorum yine aynı kapıya çıkıyorum
Aynı kapı numarasına çıkmanın
Ne kadar zor olduğunu
Düşünüyorum..
Düşündükçe
Kurşun izine benzeyen
Mor bir kırışıklık oluşuyor
Alnımın tam orta yerinde,
Gözlerimde bundan etkilenmiş olmalı
İçi karanlık dipsiz bir kuyuya benziyor
Hatırlamıyorum
Kaç kıştan beri fersiz kaldığını…
İşte olancası bu yüreği mavi dostlarım,
Bir kaşık sevgiyi aradık bu kimsesiz sokaklarda
Biz aradıkça karanlık çıkmazın 12 numarası
Hep karşımıza dikiliyordu..
Bize usanmamayı
Hayat denen kimsesiz, on beş bin yıllık
Yaşlı bir ana öğretti…
Ara da bir de yaşamın tüm cefasını
Hareli gözlerinde toplamış olan
Yaşlı babamızdan öğrendik…
Evet yıl 1998 idi,
Çok çetin ve soğuk yalnızlıklar vardı..
Tekin olmayan sokaklarda avaz avaz
Kurt sesleri geliyordu…
Gece ikiden sonra soğuk ürpertiler ve telaşlar başlardı…
Fötr şapkalı yaşlılar
Ve yeni gelin damatlar
Akşam olmadan
Evlerine üşüşürlerdi..
Kalanlar ise paçavrası kaskatı kesilen
Üç beş serseri ve bendim..
Benimde küçük bir mazgalım vardı
Yakacak olarak kaskatı donup kalan
Kar yumaklarını kullanıyordum..
Ellerim üşüyordu,
Ayaklarım donuyordu,
Yanımda babam da yoktu
Beni ısıtacak,
Annem diye çağırıyordum
Üç beş polis yanaşıyordu bana
Sonra soğuk duvarların kışını
Tenimde hissediyordum..
Ayaklarımı iki büklüm edip
Elerimi de kavuşturup
Sevgi denen sıcak samyelini
Düşünmeye başlıyordum
Bu soğuk duvarların arasında…
Tam ısındım derken
Gözleri siyah berelerle örtük
Pala bıyıklı haydutlar
İçeriyi basıyordu…
Elerinde haki rengine benzeyen
Kazma sapları ile.
Düşünmemeyi öğretiyorlardı bana..
Ben ise her şeye inat eden keçi gibiydim..
Direnmeyi babam öğretmişti bana,
Soğuk inşaat odalarında sabahın alacasına dek çalışırken…
Kürek kemiklerimin çatladığını çok sonradan fark ettim…
Elmacık kemiklerimin ise yamulduğunu aynaya bakarken gördüm..
Avurtlarımın çukurlaştığını annemin özlem dolu sıcak buseleriyle
Öğrendim…
Erkeklik organımın burulduğunu
Narince bir kızla evleneceğim gün
Zifaf odasında tanış oldum…
Biz yinede inadına yaşamayı bırakmadık
Sevgili dostlarım..
Sevgi uğruna nelere göğüs geleceğimizi
Adresi belli olmayan
Bu arka sokakların soğuk bir şubatında
Öğrenmeye çalıştık….ve
Allah’ına kadar yürüdük 98’in üzerine
Ne kurt sesleri
Nede püsküllü kazma sapları
Bizi yıldırabildi....
Turan ETGÜL...