4
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
911
Okunma
daha kaçkez dövecek bu günül dizlerini anne
neden öğretmedin bana
en yalancı mevsimin aşk olduğunu
koşulsuzca sığındım hırçın sevdalara
ellerimde kar suları eridi
hüzün yazıyor kalemim şimdi
satır aralarında aleyhime kelimeler
kışkırtıyor beni
aldırmıyorum ama
ne kadar umut varsa boyadım maviye
yeni tohumlar saçtım yarınlara
varsın bir başak tanesi daha yakın dursun toprağa
ah anne
nasıl bırakırım şimdi kendimi
sevdanın aziz kolllarına
gök gürlüyor aniden
çatlıyor sanki bulutlar
yıldızlar bile ürperiyor uzaktan
bakışlarım biçare
yollar yıkılıyor üstüme
göğün erişilmez boşluğundan
her sabahın erkeninde
çiy düşüyor çiçeklerime
rüzgar hüznü fısıldıyor kulağıma
penceremde sonbahar uğultusu
kavraması zor bir küle dokunuyor yüreğim
gözlerimde bir aşk buğusu
sanki her şey onu taşıyor bana
düğümleniyor heceler boğazımda
sessizliğin karanlık serinliğinde üşüyor ellerim
sancılara düşüyor gecelerim
iki büklüm
adı usulca sığınıyor unutulmuşluğun gölgesine
ne çizeceğim ben şimdi aşkın tuvaline
esir düşmüş gülüşüm
kopar al bu yüreğimi anne
savur beni sayfa sayfa
nefes gibi uzaklaşan zamanlara
birkez olsun konuşamadım ki Tanrı’yla
gerisi boş bir rüya
ne gülüp geçebildim hayata
nede sustum gözlerinde
düş yanığı uykumun kanat ucu
günden güne göğnümekte
yine seherin dansı başlıyor sabaha
ılık bir rüzgar vals yapıyor söğüt dalında
ve o an bir ateş düşüyor yüreğimin kenarına
bak yine her şey
onu taşıyor bana
kıyamıyorum şimdi kırmızıya bakmaya
ve o kırmızı
dudaklarıma kadar tırmanıyor
gül sıcaklığında
bıraktım kendimi güneşin kucağına
yeniden doğdum yumuşak bir bebek gibi
yağmurun doğallığında
asude bir el uzandı sorgusuzca
yandı bir mevsim daha
değişmez bu cehennem yangını
her kıvılcım taşıyacak onu bana
ah anne
söyleseydin ya
öğretseydin bana
en yalancı mevsimin aşk olduğunu...
5.0
100% (6)