“Bu söz bir zamandan bakıldığı gibi
Bir zamana doğru başlamadı hiç
Doğru ve diri ve bir kelimeyle
Söylendiği gibi hatırlanmadı hiç”
Şimdi insanlık havsalasına çevrilip
Herşeyin efendisinin adıyla desem ki
Ey kalbim;
Ey olmanın ve ölmenin anlamı olan saat
Her vuruşunda tik taklarını
Hem öldürüyor hem olduruyorsun
Ben sen olurken
Olmanın hazzıyla
Ölmemi bırakıyorum
Mazi olan mezarlığına
Ey kalbim;
Ey cürretli sevincim
Ve ey herşeyden ürken cesaretim
Bir sevmeyi hamledip benimle
Var olurmusun /diyecektim
Bir eşkıya gibi davranıp yarına
Issız ve pervasızca
Kendi hakkınca ve hukunca
Bir sevmeyi bana alırmısın/diyecektim
Ey kalbim;
Ey aklıma şakıyıp kurutan ses
Ey olmazları olacak hevesiyle görkemleyen
Ve beni en uzaklardan kendine yakın eden nefes
Tut beni sevincin secdesine bırak
Sal beni göğünün enginliğine
Sırrınla sarıp sarmala kanımı
Ey hicabı yıkanan duam
Şahid ol
Ölmemin sonrasında olacağım halime
“Sorgulanmamış bir hayat
Yaşanmaya değmez”
Der Sokrates
Aklı işaret ederek belki
Ama sevmek sorgulamadan kalbe
Buyur etmek değilmidir hayatı
Ve hayatın her an ölen cesetleri üzerinde
Bir yeni hayat var etmek değil midir kalbe?
Ey kalbim
Biz bir ve beraber yaşarken
Öldük ve olduk ya ey kalbim;
Sıradan tükenip giden
vakitleri
Güllendirip güzelleştik ya
Bir uçurumun en ucuna getirip
Uçurduk ya uçurtma gibi birbirimizi
Ey kalbim ben senin her konuğuna
Sendendir diye “kalbim” dedim
Sendendir ve sen diye çok sevdim
Ey kalbim;
Onca
sevgilinin yanına al beni de
Beni de “kalbim”diye bir sevenle
Sev ey kalbim...