Bu edebsiz körebede Anasının orasında sobelenir kimileri Kimileri gürbüz çocuklar gibi Emer memelerinden Isırır bu dünya denen yeri. Kalbini Bir broş gibi göğsüne takıp En acımaz elleriyle ayık yerlerinde Gezip durur gerçek. Dur de
Bu keşmekeşe kanma sakın Kardanatlarıyla güneşe saldıran düşler Yenilir. Yutulur sözler söyler sana Sürülerce kuşun sahibi o gökgüzeli. Dinle
Aşka gelince günler Günlerce gündüz olur ama aldırma O zaman kurduğun kumdan kentlere Rüzgar kıl kendini. Ki O zaman dediğim klinik bir doluda Doğum lekelerinin yıkanabildiği Bildiği tapınakları yıkarken insanın Omzuna klorlu sular dökebildiği Ömürsüz bir zamandır
1382bin10İst.
Paylaş:
1 Beğeni
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Şiirin omurgasına, yalan ve gerçek, zaman ve aşk kavramları oturtulunca ilgi çekici bir rüzgar kılınıyor kelimeler
Kelimeler kendini bi şey zannetmeye başladığında ise; dizelerin orta yerde hayatın kallavi tokatlarından nasiplendiği için mi bilinmez kumdan kaleler kurarak yaşamaya çabalayan bir kimlik beliriveriyor okurun gözünde.
Anlatıcı rolü; merkeze alınan 'Gerçek' gibi bir sözcüğe verilmekle anlatımda izlenen farklılığı hissetmek mümkün kılımış.
Adeta dairesel bir döngü içinde ilerleyen şiirin dokusu bu yönüyle perçinlenmiş olmakta.
...bu edepsiz körebe...
Hayatın getirdikleri için söylenebilecek en iyi dize bu olmalı dedim ilk okuyuşta.
Edepsiz körebe; yüzümüze bakamayacak denli, yahut gözümüzün içine baka,baka rezil olmayı sindirebilen soyut bir kimliği imleme başarısını gösteriyor.
Koşulları yaratan ve yönlendiren neden ve sonuçlar kişisel tercihlerle besleniyor olsa da, kontrol edilmesi imkansız olan bazı hazırlara konuyor insan.
Bazen leş kargası biçiminde, bazen alaca keklik, bazen de serçe.
Zaman kavramını aşka yaslanarak anlatabilmek, cesaret gerektirir.
Aşkı, zamansızlığa bağlayan bir tavırla yola çıktığım için bu cesur yaklaşımı kendime yakın buluyorum.
Doğum lekelerini klorlu sularla dolu gece ve gündüzlerden hışımsız geçirebilme ayrıcalığını, için için sızlayarak yaşıyorken üstelik.
dinle... dur de...
Bu iki kelime, anahtar niteliğinde olsa da, çok yerinde kullanılmaları sayesinde rastgele ve askıda kalmış haller içerdiğinden; kimlik dışılıkla ilgili duyumsamaların yolunu açıyor okuruna.
...Bir sonsuzluktan, başka bir sonsuzluğa ses verir gibi...
Kumdan kalelere sığınanlar sürekli dinledikleri için dur demeleri hususunda umudunu çoktan yitirmiş olanlardır zannediyorum.
Tam da bu yüzden; kumdan kaleler gibi fiske vursanız büyük bir gürültüyle yıkılır daha önce hiç yokmuş gibi yerle birleşir içlerinde büyüttükleri duygular fikirler yahut özlemler.
Aşk olsun gökgüzellerine ki içi içine yığılabilecek denli, yalnızca aşktan emindirler Ve yanılmış olma pahasına, beklenmez olan sevgiliyi beklerler
...
wewin tarafından 8/21/2010 4:04:40 PM zamanında düzenlenmiştir.
İşte bir yazınsal metne, hiç değilse derdi olan iki kişi, iki anlak, iki acil tanışığı böyle sokulup, meramını aktaran bir dil üzerinden kendini deneyimlediğinde; denilebilir ki en az bu sonuç çıkıyor. Bu sonuç belki “ her insan biraz ibrahimidir kendinin, birazdan fazla ismaili “ diyenin kervanına katıyor bizi. Ne zaman ibrahim, ne zaman ismaildik, bilmeye kışkırtıyor. Blmiyorsak bile, sormaya. Soruyorum; kimim ben ? Biliyorum, bensizim aslnda. Ama, bunu dile düşüren; elinden ilinden geçilmez sözlerle susan bir serüvendir, sürgit. Giderleri peşin ödenmiş.
Hal böyleyken, belki bir ıslığım ben, rüzgarını keybetmiş, deyiveriyorum. Yazdıklarınızı okurken, sanki bir ıslık, aşina bir rüzgara yeltenip, yalpalıyor. Daha da diyorum kan kusturucu yazmalıyım, hemde her defasında kendimi bile isteye diim dilim doğrayıp. Böyle okuyan, böyle gören, böyle bilen biri olunca; her defasında sırrrımı sırtıma alıp kervanımı, o gökgüzeline sürmeliyim, deyiveriyorum. Bana bunca dedirten sen, seni seviyorum. Boyumla zeusun bıçağını vurur gibi.
İşte bir yazınsal metne, hiç değilse derdi olan iki kişi, iki anlak, iki acil tanışığı böyle sokulup, meramını aktaran bir dil üzerinden kendini deneyimlediğinde; denilebilir ki en az bu sonuç çıkıyor. Bu sonuç belki “ her insan biraz ibrahimidir kendinin, birazdan fazla ismaili “ diyenin kervanına katıyor bizi. Ne zaman ibrahim, ne zaman ismaildik, bilmeye kışkırtıyor. Blmiyorsak bile, sormaya. Soruyorum; kimim ben ? Biliyorum, bensizim aslnda. Ama, bunu dile düşüren; elinden ilinden geçilmez sözlerle susan bir serüvendir, sürgit. Giderleri peşin ödenmiş.
Hal böyleyken, belki bir ıslığım ben, rüzgarını keybetmiş, deyiveriyorum. Yazdıklarınızı okurken, sanki bir ıslık, aşina bir rüzgara yeltenip, yalpalıyor. Daha da diyorum kan kusturucu yazmalıyım, hemde her defasında kendimi bile isteye diim dilim doğrayıp. Böyle okuyan, böyle gören, böyle bilen biri olunca; her defasında sırrrımı sırtıma alıp kervanımı, o gökgüzeline sürmeliyim, deyiveriyorum. Bana bunca dedirten sen, seni seviyorum. Boyumla zeusun bıçağını vurur gibi.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.