2
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
2085
Okunma
Hayalimden,
benden,
belkide Fatih’ten çok daha eskidir Anılarım.
El Sanatı, Hüner Tezgah’ı, At Pazarı;
Nalcı, Semerci, "Meşin Koşum"cu
ve Atlar;
Cılız, semiz, Paçalı At, Tay-Gebe-Kısrak,
omuzu yüksek-Kalçası geniş Heybetiyle "Döl" Küheylanı,
Arap’ı, Şah-Merdan’ı. Kır At’ı
ve Sütçü Beygiriyle
Baytar.
"Araba Marangozu" keser çift-Kollu-El Testeresiyle,
biçer-deler "Burmalı Makkap" Tepesi-Topuz’lu Merdanesiyle,
El Rendesi sürer-yontar,
keser Keser Tahtayı, yuvarlar-bir-El darbesiyle.
"Dingil-Çember-Zincir Sıcak Demirci"si Halas Çavuş,
-Helias’dan gelir Adı, Rum Dönmesidir-
Omuzundan asılı, Yere varan "İs’ten kararmış-Kösele" İş Önlüğü ile
kıskaçlar kızgın Demiri, Uzun Maşası bir Elinde,
öbürü döver Balyoz-Çekiç Örs üstünde.
Tamir bekliyen At Arabaları, Boynu "Yular"a sokulu Samanı geveleyen Atlar,
öbek-öbek Dışkı içinde Sinek,
Sinek kovalayan At Kuyrukları, sallanan Yele’li Baş’lar, tepen Ayak, titreyen Kalça Derisi...
ayrı bir Hikayedir.
Çıkarsın Yokuşu Ana Caddeden, sağ-yukarı,()
alırsın Fatih Camii’ni sol Koluna; Türbesi, Medresesi, Mezarlığıyla,
selamla Esnaf’ı Yokuş bitene kadar,
Tepeye-Düze gelmişsen hele,
bekle,
dur-dikkat et!
İnmeye başlamadan Yola,
kolla!
Sol Kolunda gizlidir daracık bir Sokak;
Çocukluğumun El-Sanatı-Müzesi,
Alın Teri- Hüner Meydanı,
At Pazarı.
Girilir bu dar Boğazdan içeri,
açılır birden-bire
çep-çevre,
dört köşe,
Hayallerim kadar
-belkide daha geniş-
kocaman-Yuvar-bir Dünya.
Ortada yaşlı bir Çınar, altında "Kör Kahveci" Yahya var.
-Sadece bir Gözü görür-
5 Adet küçük Masa, bir yığın Hasır Tabure,
Çay-Kahve-Tavla-Nargile.
Kıvılcım sıçratır Çakmak gibi, Nallarıyla beygir yada "Demir-Çemberli-Teker",
kayarken "Kamburu-Cilalı" Parke Taşında.
"- Brrr!" der, çeker Dizgini Nakliyat Gezgini Arabacı İsmail Efendi.
At Arabasıyla Hurda Toplar Kışın soğuk olunca,
yazın ise sadece Karpuz satar;
"- Kesmece bunlarrr, Kesmeceee!
Bal-Damlamazsa-Alma, Para yok!"
Esnaf, Usta, Çırak, Müşteri bakar bu Yaygaraya, sallar Kafa, koyulur tekrar İş’e.
Birde Sinekleri meşhurdur At Pazarı’nın," Aha, bu kadar!"
Misket gibi, Yaldızlı-Tombul-Gövde, Far’lı Kanatlar,
ilk Müşterileridir "Kesmece" İsmail Efendinin.
Köşedeki Baraka’da Kalaycı Hamza 4 Çocuğuyla Ablasında oturur.
Karısı Beşinciye Hamile iken,
geç varmış Şehir’e Eşşek üstünde,
İkizlerin İkisi,
her üçüde "Sizlere Ömür"
Baş Sağlığı!
O,
ovalar-güveler hep beraber Çoluk-Çocuk Bakır Kap’ları.
Ben de "Sarı Ahmet" ile "Cam toplar" satardık ona.
Sarı Ahmet Ele Başıdır, Tayfamızın, ben Çömaz’i.
Çır-Çır Yokuşunda oturur, Babadan kalma 6 Daireli Apartmanda, tek Oğlan Çocuğudur.
Sever bir Gün Teyze-Kızı’nı, falan-filan. Gebe-kalınca-da Evlenmek zorunda kalır.
Baba Ahmet Efendi 15 Yaşında, Yenge Hatun 13’ünde...
Gariptir bir Baba’yla Sokakta oynamak
Buda başka bir hikaye...
"- Ne diyorduk?
Ha !;
"- Cam toplar satardık Kalaycı Hamza’ya."
O döver, Un yapar, "Islak Kum" içine katar;
"- Al sana Zımpara!"
Meşin Eldivenle ovulur küçük Kap’lar, Pas’lı-Çal’lı Taslar.
"Büyük Leğen-Sofra Tepsisi" Topuksuz Takunya ile ıslak Kum üzerinde kayarak,
iki-Yana-Kıvırarak, Oynak Kalçalarla zımparalanır-ovulur;
"- Cam Kıymığı İnsafsız olur!" derdi
Kalaycı Hamza Efendi,
kendine Öz "Maacır" Şivesiyle;
"- A, be üc-bej..."
Taklit eder, gülerdik.
O,
Elindeki Demir Maşa içinde, zıplatarak döndürürdü Kap’ı Ateş üstünde.
Öbür Elinde, Pamuğa bulanmış Kurşun-Kalay-Kırma’sı,
sürer-yayar-yedirir erimiş Kalayı Bakır Kap’lara,
tek Ayağı Ocağın-Kürüğünün-Pedalındadır ama,
ayarını iyi bilir-İşinin Ehli’dir.
Körükten çıkan Kızgın Hava ve Kümür içinde kaynayan Lav, tehlikelidir!
Ya Kalay yanar, ya Kap Erir, yada Bakır delinir.
"- Büyüyünce Kalaycı olacam!" derdim Babama,
Kalaycı Hamza bana Tuz attırınca Ocağa;
"- Casss!" diye duman olurdu Tuz’un Buğusu!
Birde,
Amonyağımsı-Sidiksi-yanmış Pamuk Kokusu!
Kalaycı Hamza, Hanımsız 4 Çocuklu,
"Kamburu-Yana-Yatık" sivri Kemerli Burnu
ve
İs’li-Kıvırcık-Kabarık-sık kara Saçları ile
Akbaba’ya benzerdi.
"- Bugün bile hala anlatırlar Edirne’de" derdi.
"TUŞ OLMAMAK İÇİN BURUN ÜZERİNDE AMUDA KALKAN TEK İNSAN" olduğunu söylerdi.
Böylece Direği kırılır,
eğri kalır
"Kırkpınar-Yağlı-Güreşinde"
Kalaycı Maacır Hamza’nın Burnu.
() Ankara At Pazarı ile karıştırıldığı için; Şiir, "FATİH AT PAZARI" olarak düzeltilmiştir.
5.0
100% (1)