0
Yorum
7
Beğeni
5,0
Puan
192
Okunma
„15-16 Şubat 2025 tarihlerinde Diyarbakır’da HÜDA PAR tarafından yapılan “Kürt Meselesine İnsani Çözüm Çalıştayı”nda anayasal düzene karşı gelindi ve suç işlendi.
“Kürtlerin yoğun ve toplu olarak yaşadığı Kürdistan, ümmet coğrafyasının merkezindedir” cümlesiyle başlayan sonuç bildirgesinde, Cumhuriyet dönemi “yüz yıllık kayıp” olarak değerlendirildi.
Kürt meselesinin çözümü için ulus devletin tasfiyesi istenerek İslamın referans alınması şartı getirildi.
“Darbe anayasasının Kemalist zihniyetin ürünü olduğu” iddiasında bulunuldu.
Anayasanın 66. maddesinde yer alan vatandaşlık tanımının değiştirilmesi, “eşit vatandaşlık” temelinde yeni bir anayasa yapılması ve Kürtçenin ana dil olarak kabul edilmesi talep edildi.
Şeyh Sait meselesi nedeniyle devlet adına özür dilenmesi istendi.
Çalıştayda konuşan Peygamber Sevdalıları Vakfı Onursal Başkanı ve Doğru haber gazetesi yazarı Mehmet Göktaş, “Bir Şeyh Sait’in bir kendi fotoğrafınızın bir de onu şehit edenlerin fotoğraflarını alıp bakın, kim İngilizlere benziyor. Özür dilemek yetmez, çıkıp ‘Biz hainlik yaptık’ deyin!” diyerek halkı kin ve düşmanlığa tahrik etti.
…
Etnik kökeni ve inancı ne olursa olsun, tüm vatandaşlar, bu ülkede halkın verdiği Kurtuluş Savaşı’nın sonunda 1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin eşit vatandaşıdır. Anayasanın 10. maddesinde
“Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir” yazıyor. Mesele, bu maddeyi gerçekten uygulatacak bir iktidarın olmayışıdır.
Şimdi emperyalizm, Türkiye’yi de Irak ve Suriye’ye benzetmek istiyor diye, muazzam bir bağımsızlık mücadelesiyle kurulan bu ülkeyi dinci/etnikçi/mezhepçi bir şekilde bölmek, kimsenin yapabileceği bir iş değildir. Aklınızı başınıza alın!“ (Sayın yazar Zülal Kalkandelen’in 19 Şubat 2025 Çarşamba günki Cumhuriyet Gazetesi’nde yayaınladğı AKLINIZI BAŞINIZA ALIN! Adlı köşe yazısının baş ve son paragraflarıdır. Yazının tümünü okumanıı öneririm.)
Efendim bir adam ölmüş!
Ölür ya?
Akrabaları başına çökmüş,
bir dua-bir dua.
İmam gelmiş okumuş,
doktor ölüm zaptı tutmuş,
rahmetliyi yıkamışlar,
kefene sarmışlar…
Buraya kadar herşey iyi,
ölümde rabbimin işi değil mi?.
Koymuşlar tabuda
-ama tabut 4 kollu-
Başlamışlar tartışmaya,
-anlaşmanın yok yolu-,
herkes bir yerinden omuzlamış,
tabuda kımıdayacak yer kalmazmış,
kimi iter-kimi çeker,
kimi bela eder, kimi küfreder…
Meğersem rahmetli
Kürt kökenli!()
Mirasına konmak için,
vefattan çıkar sağlamak için,
herbiri tabutu
kendine doğru
çeker, hasmına karşı itermiş.
Sonucun ne olacağını,
rahmetlinin nereye konacağını
ahalide merakla beklermiş
ve; „Sonu hayır ola!“ dermiş,
Birde komşu köyden gelmezmi akrabalar,
zor kullanmak istemezlermi karşı hasımlar;
Varmış ezelden
akraba ve aşiret arası husumet;
„Eee, gel de sen
bu post kavgasının sonunu tahmin et!“
() „Kürt sorunu yoktur, KÜRK sorunu vardır!“ lafı Nasılettin Hoca’nın ; „Ye Kürküm ye!“ adlı kıssasından hisse olarak üretilmiştir. Tüm Nasılettin Hoca şiirleri Orhan Veli Kanık ustanın „Eşşeğin Sözü“ şiir kitabından esinlenerek yazılmıştır. Kimsenin asla-ve-asla alınmaya hakkı yoktur.
5.0
100% (2)