0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1286
Okunma
geç kalma;
her an zillerini çalabilecek kadar daraldı zaman
saatim yok kollarımda sorarsan
bulduğum en yakın ağacın dallarına bakarım
kuş yuvalarının hallerinden hesaplarım zamanı
vakit dar bir akşam üstü...
sokakta yürüyorum
şen şakrak, sevinçliyim bugün
seni bekliyorum
küçülüyor bedenim ellerimle yokluyorum, kalbim küçülüyor
tekrar o eski içine kapanık çocuk oluyorum...
ani bir yağmur bastırıyor üzerime
yıldızlar hızla kaçışıyor
ay zaten bu gece başına buyruk davranıyor
küçük ayaklarımdan beklenmeyecek büyük adımlar atıyorum
düzensiz dikilmiş meyve ağaçlarıyla dolu
bir bahçenin duvarından içeri atlıyorum
her taraf darma dağın korkuyorum
azılı bir kaçağın ki kadar büyüyor gözbebeklerim
bir kapı görüyorum
lakin çok yüksekte ve merdivenide yok
sıçrıyorum, ulaşamıyorum
bağırıyorum, ses seda yok...
gece bitiyor ben bitiyorum sabah oluyor
bu zamanlarda gökyüzünün rengi
bana beyaz bir tavşanın gözlerini anımsatıyor
koynumda avutup uyuttuğum yalnızlığım
ince dişlerinden zehirler sızan
aç bir yılan gibi dolanarak her tarafımı sarıyor...
gece kadar karanlık yağıyor yağmurlar üzerime
saçlarımdan damla damla sular süzülüyor kirpiklerime
üşümüşüm, narin bir mum alevi gibi durmadan titriyorum
avcının göz hapsinde tutsak bir kuş kadar tedirginim
kaçarken bastığım toprakları süslüyor ayak izlerim
her tarafı dağıtsam da bulamıyorum! yitik düşlerim
...’geç kalma
her an zillerini çalabilecek kadar daraldı zaman
ömür, sularının çekildiği bir göl, tükeniyor her an...’