13
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2092
Okunma

sisli kumsallarını mor duvaklarla gizleyen
ve mahçup kuytularında
acı değmemiş
bakir gönüllerimizin gezindiği
o uzak kıyılar vardı ya
işte öyle
gidilmesi imkânsızca
gelincikler böğürtlenler
amber gözlü papatyalar topladığımız
çocuk ellerimizin çekingenliğine inat
o gözleri zeytin yeşili
gök mavisi ilk aşklar gibi
acemi sevdalarca
henüz
yarısına bile gelinmeyen
kaçamak ve delice meraklarla sonunu düşlediğimiz
o çok eskitilmiş sevda romanlarının kollarına uzanan
genç gövdelerimizin ürkekliği
serin dudaklarımızda büyüyen alevler vardı ya
yangınlarca
hınç dolu meydanlarda
kan gövdeyi götürürken
sırt sırta verip kendimizi kollayarak dövüştüğümüz
doğruyu ve güzeli karalayan her şeye
o genç yüreklerimizin öfkesi
ve olanca karşı duruşu gibi
işte o isyanlarca
yürek kanatırlar tazelendikçe
ağlatırlarlar ya olur olmaz zamanlarda
bütün o yıllarda biriken mektuplar şiirler resimleri
ve onların yazıldığı
okunduğu
saatler saati
mum ışıklarında seyrettiğimiz geceler vardı ya
bir fincan demli çay buğusunca
ah güzelim
bilmezsin
bilmezsin sen şimdi
işte
o sımsıcak çay gibi özlüyorum seni
ceyda görk
20 ağustos 2006
19.51