11
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
2056
Okunma

bu gece
nedense
önceden bilmediğim
hiç görmediğim
gitmediğim
bir yabancı huzur kapısı
yavaşça aralandı yüreğimde
yumuşacık asûde seslerle
sanki birileri beni çağırıyordu
nasıl desem
sanki
umutsuzluğun kabullenişi
sepepsizliğin bitişi
çaresizliğin tevekkülü
o kapıda birleşip
soyunarak kendilerinden
huzur dolu bir aleme giriyordu
çekinerek
yavaşça girdim o aralıktan
adımlarım
beni loş bir bahçeye sürüklüyordu
sarmaşıklar dolanmıştı
yaşlı akasyalara
gülleri dökülmüş bir çardakta
harap bir masanın etrafında
üç kadın oturuyordu
giysileri simsiyah
dudakları kıpkırmızı
ve sanki
bu dünyada yaşamıyorlardı
yaklaştım
biraz daha
biraz daha
ve donup kaldım
çardaktaki üç kadın da ben’dim
her birinde ayrı bir ben
beni çağırıyordu
yaşlar vardı gözlerinde
yüzlerinde hüzün aydınlığıyla
o üç kadın da
beni bekliyordu
yanlarındaki boş olan koltuğu gösterip
oturmamı beklediler
bir uçurumdan düşüyormuş gibi
bıraktım kendimi
ayaklarım beni taşımıyordu
...
önce en genç olan ben başladı konusmaya
-ben umutsuzluğunum dedi
-merhaba dedim
-sen beni çok eskiden bilirsin
hep bana gelirdin
seni hiç yalnız bırakmadım
ne zaman biri kalbini kırsa
ne zaman beni ansan yanındaydım
evet
doğru söylüyordu
-direnirdim ben sana dedim
hemen çağırmazdım ki
gülümsedi
-biliyorum dedi
kendinle nasıl savaştığına şahidim
en güzel yılların kendinle benim aramda
git gellerle geçti
çoğu zaman yendin beni
onun için ben yaşlanmadım
diğer sen ler gibi
gözlerimiz ve ellerimiz
masanın üstünde unutulmuş vazodaki
kurumuş çicekler benzeri
sitemli duruyordu
...
sonra
ilk ben den daha geçkin olan ben
üzgün elâ gözlerini gözlerime kilitledi
dalıp gittik birlikte
günlerce mevsimlerce
ve senelerce uzaklara
-ben çaresizliğinim dedi
sadece gülümsedik birbirimize
nasıl yorgundu
ve ne halde olduğumu görüyordu
-seni ben büyüttüm dedi
ilk yürek yangınından
ilk aldanışından
ilk gözyaşından beri
hep benim göğsüme yaslandın sen
saçlarını ben okşadım
ben avuttum seni
sus dedim hep sus ağlama
-keşke bulabileydik yolunu
bu ayrılıklardan
bu vedalardan
bu kötülüklerden kaçmanın
bir mümkünü yok muydu
-kaçamadın
kaçamadık
hep yakalandık
zindanlarda sürgünlerde yaşadık
-ne sen beni
ne ben seni bırakamadık
birlikte yaşlandık
kabullendik çaresizlik oyununu
gözlerimizde
yılların macerası
boz bulanık bir yol oluyordu
...
en sonra konuştu
en yaşlı olan ben
şimdiki halimle duruşumla
ikizim olan
bakışında
sükûnetin güz yaprakları uçuşuyordu
-evet
nihayet dedi
ben mi anlatayım
sen mi söylersin
-bilinmedik ne var ki dedim
sen sebeplerim değil misin
bilmiyor musun
-sen taşımadın mı bana
yılların getirdiği tortuyu
eteklerime bulaşan ağdalı mili
ömrümü mesken tutan kurşuni bulutu
acısı benden de derindi biliyorum
sanki utanıyordu
-haklısın dedi
bu aldanış oyununu beraber hazırladık seninle
sen her seferinde bıkmadan usanmadan
acıya ve hasrete
yeniden yaratmadın mı beni
-her kırılışında
seni bin parçaya bölenleri affetmek için
beni çağırmadın mı
-ya da aklının sesini susturup
yüreğinin peşine giderken
beni de sürüklemedin mi yanında
beraber yazmadık mı sığındığın cümle sebepleri
unuttun mu
nasıl haklıydı nasıl
ne kadar doğru söylüyordu
...
-bir ömür geçti su gibi değil mi dediler
-evet dedim
evet
ve ben hala bilemedim ne olduğumu
-iyi mi kötü mü
çirkin mi güzel mi
bir yeşil orman büyütmek istemiştim yüreğimde
her seferinde
fidanlarıma baltalarla saldıranların
hiç suçu yok muydu
kimse bana bir şey sordu mu
-vicdanımla
hoşgörümle
yüreğimi açtığım her şey
niye her seferinde gelip başıma bela oldu
ne yapmak istedimdi
ne yapmalıydım da yok etmeliydim
bu uğursuzluğu
üçü de sustular
cevabı yoktu
ya da
vardı da
onlar da bilmiyordu
-beni azad edin dedim
ne olur
yüreğimde kalan
tutunan tek sevgiye
Yaratan’ın sevdasına yollayın beni
ben ancak o sevgide unuturum
bunca yokluğumu
-peki dediler
hep birlikte kalktık masadan
bahçenin koyu gölgeli dikenler bürümüş
gözden uzak bir köşesine yürüdük beraberce
adam boyu otların arasında gizlenen
paslı bir demir kapının önündeydik
-işte dediler
aç bu kapıyı
bu huzurunun
sevdanın
güzelliğin
var olmasını istediğin her şeyin olduğu
sevdiğinin seni bulduğu
o eşsiz bahçenin kapısıdır bu
-bitecek acıların
bitecek
umutsuzluk
çaresizlik
-ve sebepler olmayacak
o tüketen sonuçlardan kurtulacaksın
geri alacaksın zalimlere sunduğun ruhunu
-hadi şimdi gir bu kapıdan dediler
-git ve unut bizle konuştuğunu...
Ceyda Görk 6 Ağustos 2006 17.22