10
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
3067
Okunma

bilmedim
hiç bilemedim
sanırım bir kurguydu mısralarıma düşen
sanırım ne ben
ne de sen vardın o hikâyede
nerden tanırdık ki birbirimizi
şehir ayrı
yol ayrı
mesafeler bunca uzakken
bir sevdamız vardı ancak
yine ayrı hayatlarda
aynı badirelerden geçen
gök kubbenin altında
aynı güneşle kavrulup
aynı kamerle kapıldığımız med-cezirden
yoksul hayallerin sevda büyüsünden
ve aklını yitirmekten öte
paylaştığımız ne vardı
ki şimdi
bu kelimeleri bile tükenen
ayrı derelerden akıp
bir nehire ulaşmak nice müşkül
biz sürüklenen iki çakıl taşıydık belki de
nehrin denizle buluştuğu
yosunlu ıssız kayalıkları umutsuzca düşleyen
anlattığım hiç bir şey yoktu
ne de anlatabildiğin
hasret vardı çokça hissedilen
belki o da yalandı
yoksa
böyle sessiz ve gölgesizce
nasıl geçip gidilirdi
bunca şarkıların şiirlerin içinden
ben hissettim ölümüne
yazdım
yaşadım
yaşattım
inkâr et sen kendi payına düşeni
ister başını önüne eğ de düşün
hangi öfkeyi
hangi hücreyi
hangi bunalımı istersen
onu beğen
dedim ya
bilemedim
hiç bilemedim
şimdi
uçurum kenarına tutunan bir salyangozun
sedefli kabuğuna gizlendim ben
utanıyor ve saklanıyorum artık kendimden
ardımda bıraktığım parlak izde yansıyor ay ışığı
ve
işte o izde
tüm serencâmı bilmecemin
o izde tüm gerçeğim/delillerim
aklımı yitirmediysem şayet
bir tek
bu iz yüzünden...
ceyda görk 28 ağustos