13
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1652
Okunma

gün bu gün
saat bu saat
işte vurdum mührümü
verdim azlini cümle sevdalarımın
kafesten azad olan kuşlar gibi
çıksınlar yürek zindanlarımdan
bitti müebbetleri
hasretin çürüttüğü bilekleri
kurtulsun prangalarından
uyur-uyanık
gece-gündüz
humma nöbetlerince yoklayan
o firari düşlere paydos
kırlangıç fırtınası kopsun avuçlarından
voltasız ışıksız ıssız
bitmez işkencelerde kıskaç uçlarından
lime lime kopartılan acı yeşillerin
ve hiç var olmamış
olmayacak mevsimlerin
arsız sarmaşıkları boy atmayacak
kurutuyorum o kıran geçmiş
kırağı ıslağı bahçeleri
artık gönüllerince geçip
ardlarına bakmadan yürüsünler aklın yollarından
gerek kalmadı
bal vermeyen yalan çiçeklerinin
görüş günü olmayan katıksız esaretine
yok artık bir yudum su gibi muhtaçlığım
mısra mumlarının yandığı ürkü dehlizlerine
zehirli ihanet hücrelerini boşaltsınlar
kurtulsunlar utanmalardan
vakti gelmişti de ne zamandır
ben demedim
gedikler açılmıştı unutmalara
geçsinler şimdi o harabattan
çıksınlar kendi griliklerinden
ve atlayıp öte yana geçsinler
aşkın duvarlarından
bundan böyle
bu aşılmaz kaçılmaz kayalıkların
zirvesinde gizlenen çilehânede
ne mahkûm
ne gardiyan
ne ses
ne nefes olacak
vazgeçiyorum
yalnızca kendimi dağladığım kırbaçlardan...
bomboş
ve bir başına
taş duvarlara kazınan isimlerin
çizilen resimlerin
yeminlerin
tövbelerin zonklayan şakaklarından
yasaklı cümle düşlerin ağırlığınca
zamana terk edilecek bu kale
ve yalnızca rüzgarla yarışan sessizliğin
kıyamete dek eksilmeyecek çığlıkları savrulacak
cümle burçlarından...
CEYDA GÖRK