19
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2184
Okunma

şehrin üstüne
bir sis gibi örtülüyor ağır yalnızlıklar
isli lambaların
cılız ışıkları serpiliyor
umutsuz sevdaların üstüne
yorgun adımlarım sürükleniyor
nemli bir lodos okşuyor
teneke saksılarda büyüyen
ebruli karanfilleri
çıkmaz sokaklarda
köhne kapılardan içeri süzülüyor
sonra
ıslak malta taşlarının serinliğine karışıyor
âşina gölgeler gibi ayrılıklar
uzak bir semtin
tenha sabahçı kahvesinde
dünden kalan katran karası bir çay gibi
hasret kaynıyor
ve ben
sönmüş köpükleriyle
aksak ayaklı tahta masada unutulmuş
içilmemiş bir acı kahve gibiyim
yüreğime
telveli kopkoyu acılar çöküyor
gece bastırıyor iyiden iyiye
ıslanmış
üşümüş bir kedi gibi
sokuluyor göğsüme sesin
içimden ağlamak geliyor
içimden kendimi yerlerde sürümek geçiyor
içimden
ökselenmiş yüreğimi
örselenmiş sevdama zincirleyip
bir forsa gibi küreğe mahkum etmek geliyor...
ah...içimden
her şey geliyor da
bir tek
unutmak ihtimali gelmiyor
vaz geçmek gelmiyor can
vaz geçmek gelmiyor
ve hatta
unutmaktan ödüm kopuyor
halâ
sen ben
ve bizden kalanlar
kara kulplu cadı kazanlarımda
yüreğimin ateşiyle kaynıyor
bu yanışa
ne el ne yürek dayanmıyor can
can dayanmıyor...
CEYDA GÖRK
22 Şubat 2007 sa:05.47