2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1440
Okunma

gizli bir aydınlığın
şehrin üzerine toz halinde yağdığı
uğultulu bir akşam üzeri
yıldızlar gökyüzünün derinliklerinden
çöl soğuğunda dinlenen insanların üzerine
sessiz bir şiir aydınlığı sağıyor
ben çok uzaklarda gördüğüm
aslında olmayan
saydam kanatlı bir meleğin yanına doğru gidiyorum
gölgem bir sokak lambasından diğerine devrilirken
kulaklarımı hasret kokan bir türkü tırmalıyor
adım adım yaklaşırken yanına
teninin kokusu kara bir bulut gibi
yavaş yavaş üzerime kapaklanıyor
kırık dökük sokak lambalarının saldığı
ışık zerrelerini paramparça ederek yanına geldiğimde
ölü beyaz dudaklarınla
öpücüklerini nokta nokta yüzüme bırakışını
gözlerimi bir böcek gibi oyan bakışlarını unutamıyorum
deniz ve gökyüzünün iç içe girdiği bir sonbahar akşamı
şehir kocaman bir gemi gibi
gecenin titreşen karanlığında yüzüyor
etrafımızda salkım salkım yıldızlar
tepemizde bizi ışık selleriyle yıkayan kamer
kulaklarımızda uzak bir ezanın sesi var
biz solgun bir elem ağacının gölgesinde
karanlık bir manzarayı seyrederken
sen gölgelerle dolu bir şehirde ayna gibi parlıyorsun
yangın kızılı saçların ellerime dökülüyor
ben suyun üzerinde ümitsizce süzülen bir kuğu gibi
ellerimi yüzünde gezdirirken
sen sis gibi dağılıp kayboluyorsun
gözlerim kül gibi oradan oraya uçuşup seni arıyor
ama bulamıyorum unutamıyorum
havada sensizliğin üzüntüsü sinsi sinsi dolaşırken
ıslak kirpiklerimi avuçlarımda saklıyorum
sadece seni bulmak
yeniden gözlerinin içinde kaybolmak istiyorum
bunun için durgun bir suyun yüzeyinde yüzer gibi
bakışlarımı şehrin üzerinde gezdiriyorum
ama bulamıyorum unutamıyorum