9
Yorum
28
Beğeni
0,0
Puan
372
Okunma

Sessizlik, tarihin alnında duran kanlı bir nokta.
Ruhun çizgileri mor bir durakta kendine gelir.
Aşk denilen;
külün, hâlâ sıcak sandığı bir yalnızlıktır.
Oda dağılırken,
bir mum
sırf hatır diye yanar.
Gecenin içinde vakit ağırlaşır.
Servinin dumanlı gölgesi
nabız gibi sallanır seherde.
Lâle yürek,
bir ahla yanar;
müjde taşıyan bir güvercinle beslenir sanki.
Arada ince bir gecikme: mesafe.
Takvim yüklü
yıldız ışığı, nar gülü.
Kim bilir,
belki hepsi
suhuf kokan bir şiirdir.
Sancıyı taşıyan bir nefer yürür.
Acıyla baş eğer, sessizce taçlanır.
Aşk, hiçbir zaman bir benzetme değildir;
hep yanılır.
Ey perde arkası,
vakti azdıran mısra.
Ihlamur kokulu bir damla gibi çıkar karşına,
ya da dilsiz bir uçurtma olur.
Bir bakarsın,
bir yerlere sızmıştır
o anın yerle renk arasındaki çizgisi.
Bazen yeniden duyulur
o uzun, kesik nefes.
Sessizliğin kıyısında
bir şiirin soluğuyum.
Aşk;
bir ay gibi dokunur ellere
ince, kesik, mavi.
Aynı ırmağa çekilirim.
Göğüs kafesinde
bir çekiç durmadan ritim tutar.
Masada unutulmuş bir anahtar,
dünya zaman tutmuş bir menteşe gibi döner.
Sokak lambası titreşir,
yolunu camlara bırakır.
Bir bank, soğuk bir tuğla
bu his,
sönmüş bir izmarit kadar ortaktır.
Ve sonunda,
derin sessizliğin bitişi
parmak ucunda duran
bir kitap ayracı kadar yerli
....