1
Yorum
6
Beğeni
5,0
Puan
50
Okunma
Aralık bıraktığın kapının önündeyim,
elim varmıyor dokunmaya.
Sanki tahta değil de
geçmişte saklanmış bir sancı duruyor karşımda,
parmak uçlarıma yüklenen her ihtimal
içimi titretiyor.
Biliyorum, bir temas bazen
yılların kanayan dikişini söker.
Ben de o söküntünün kıyısında bekleyen
eski bir yolcuyum yalnızca.
Yine bir hayal kırıklığı…
yine kendini erteleyen bir vuslat sızısı.
Zamanın saman altında sakladığı
küçük çıtırtıların sesini duyuyorum
bir umut kıpırdıyor, bir korku susturuyor.
İkisi de aynı gövdede büyümüş
iki kardeş acı.
Kapının ardında olmaman korkusu,
göğsümde kanat çırpan bir gece kuşu.
Ne yere iner
ne de tamamen uçar.
Ben bu yarım uçuşun içinde
bir rüyanın kırık kanadını taşıyorum.
Ama kapı altından sızan kandil ışığı…
işte o,
bütün karanlığıma ince bir damar gibi giriyor.
Sanki biri içeride
daha ben dokunmadan
adımı fısıldıyor.
Bir adım yaklaşıyorum,
ayaklarımı titreten bir dua, ağzından düşmüş gibi.
Belki açarsam
onsuzluğun yankısı bir anda boğar beni,
belki de içeriye sabahın ilk soluğu doluverir
ve adımlarım, kendi kaderini karşılar.
Her ihtimal aynı kapıda duruyor.
Her ihtimal, aynı ben’e bakıyor.
Ve kapı…
senin yokluğunu bile ışığa dönüştüren
o kapı,
bir eşik olmaktan çıkıp
kaderimin ince hattına dönüşüyor.
Ben de onun önünde
tamamlanmamış bir dua gibi durmaya
zorluyorum kendimi.
Belki kapı açılır,
belki kapı hep kapalı kalır
ama her şeye rağmen
dökülen ışıkla yürüyorum yolumu.
Hakan Tazeyurt
5.0
100% (2)