0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
42
Okunma

Ağacın en ucunda, altın rengine dönmüş, son bir direniş gösteriyor. Sonbahar yaprağı. Artık yeşilin o yaz neşesi yok; yerine, vedanın getirdiği o yoğun, dramatik tonlar var. Bir alev gibi yanıyor; sarı, turuncu ve kızılın en çarpıcı karışımı.
Rüzgâr estiğinde, diğerleri çoktan düşmüşken, o tek başına dans ediyor. Bu, bir kavga değil, bir teslimiyet anıdır. Bağının inceldiğini, görevinin bittiğini biliyor. Onun o hafifçe titreyen hali, bana, bırakma vaktinin geldiğini bilmenin verdiği hem huzuru hem de hafif bir kederi hissettiriyor.
Nihayet, o an gelir. Ne bir gürültü, ne bir çığlık. Sadece havada süzülen yumuşak, yavaş bir düşüş. Sanki yerçekimine değil, şiire uyuyor. Yere ulaştığında, diğerlerinin yanına usulca yerleşir; ne kayıp ne de yenilgi, sadece tamamlanmış bir döngüdür.
Onu yerden alıyorum. İncecik, damarları belirgin ve kırılgan. Avucumdaki bu küçük parça, bana hayatın geçiciliğini fısıldıyor. O, bir son değil; o, büyüleyici bir veda töreninin tek kişilik sahnesidir. Sonbahar yaprağı, en büyük güzelliğin, gitme cesaretini gösterdiğimiz anda ortaya çıktığını hatırlatan, sessiz bir öğretmendir.
Hüseyin TURHAL