0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
40
Okunma

Ay ışığı, her zaman beklediğim o zarif ve sessiz ziyaretti. Gündüzün gürültüsü, renklerin telaşı çekildiğinde, dünya yumuşak, monokrom bir sahneye dönüşür. İşte o zaman, o gümüş rengi dökülür gökyüzünden. Bir ışıktan çok, bir nefes gibi.
Pencereden sızan o ince şerit, odanın karanlığına düşen tek yargıçtır. O kadar hafif, o kadar kırılgandır ki, dokunsan dağılacak sanırsın. Ama bilirim ki o, gökyüzündeki o devasa, soğuk ve yalnız kürenin sabırla gönderdiği bir mesajdır: "Hatırla." Bize, en çılgın koşturmacalarımızda bile, yukarıda her zaman bir dinginliğin, bir ritmin olduğunu fısıldar.
Ay ışığı, hafızanın feneridir. Onun altında yürüdüğümüzde, geçmişin gölgeleri daha az korkutucu, daha çok tanıdık görünür. Sanki o ışık, kaybettiğimiz ne varsa – eski bir arkadaşın sesi, unutulmuş bir umut, geride kalmış bir ev – hepsini bir anlığına geri getirir. Bizi çocukluğumuzun sessiz bahçelerine götürür, kayıp zamanların tozunu alır.
Aslında o, sadece yansıtılmış bir ışıktır, kendi enerjisi bile yoktur. Tıpkı bizim gibi; başkasından aldığımız sevgiyle, başkasının bize gösterdiği merhametle parlarız. Ay ışığı, alçakgönüllülüğün en güzel örneğidir: Güneş’in şiddetini alır ve onu dünyaya, nazikçe, herkesin dayanabileceği bir yumuşaklığa dönüştürür.
Şimdi bu ışıkta duruyorum. Yüzümde, elimde, etrafımdaki eşyalarda. Ve her şey kutsanmış gibi duruyor. Sanki evren, beni bu sessiz, gümüş an için hazırlamış. O, her zaman geri döneceğimiz, her zaman bize yol gösterecek olan evin yoludur.
Hüseyin TURHAL