0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
41
Okunma

Bir bahar sabahının ilk ışıkları, o narin taç yapraklarına vurduğunda, dünya yeniden nefes alır gibi olur.
Onlar ki, sessizliğin en güzel şarkısıdır. Toprağın derinliklerinden sabırla yükselen, renklerin en cesur, kokuların en davetkâr elçileri. Her bir tohum, küçücük bir umut kapsülü; çatladığında ise, hayatın durdurulamaz gücünü fısıldar.
Bakın, bir gülün kadife dokusuna... Aşkın, tutkunun ve biraz da acının o zarif dengesi. Ya da o minicik, kırılgan papatyaya... Masumiyetin ta kendisi, her bir yaprağında ’seviyor/sevmiyor’ ikilemini taşıyan. Laleler, bir zamanlar uğruna servetler harcanan o soylu duruşlarıyla, anlık güzelliğin ve zenginliğin gelip geçiciliğini hatırlatır.
Onlar, insanın telaşını alıp götürür. Bir an durup, bir çiçeğin desenine odaklandığınızda, evrenin ne kadar ince ve detaylı işlediğini görürsünüz. Fırtınalara direnirler, kuraklıkta susuz kalırlar ama her zaman güneşe yüzlerini dönmeyi bilirler. Bu, bir yaşam dersidir aslında: Zorluk ne olursa olsun, ışığa doğru büyümek.
Bir demet çiçeğin bir odaya kattığı o taze neşe... Sadece bir süs eşyası değil, yaşama sevincinin, tebriklerin, özlemlerin ve bazen de vedaların dilsiz tercümanıdır. Onlar olmadan, dünya ne kadar soluk, ne kadar yavan olurdu.
Çiçekler, kısacık ömürleriyle bize güzelliğin geçici olduğunu, ama bıraktığı etkinin kalıcı olduğunu gösterir. Her mevsim yeniden açarak, umudun hiç bitmeyen döngüsünü anlatırlar. Sadece bakın ve dinleyin; onlar, dünyanın kalbinin attığı yerdir.
Hüseyin TURHAL