0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
96
Okunma
Ey sevgili,
mezarlık başında af dilemeye gelme,
benim toprağım, senin gözyaşını tanımaz artık.
Rüzgâr, ne kadar ince olursa olsun,
ölü bir bedene dokunamaz.
Senin elin şimdi taşta,
benim sesim rüzgârda —
ikisi de birbirine değmez.
Bir zamanlar ne kadar yakındık,
şimdi o kadar uzaktayız.
Ben seni affettim,
çünkü ölüm, her şeyi unutur.
Ama sen kendini affetme,
çünkü yaşam, hiçbir şeyi unutmuyor sevgili.
Hatırlıyor musun o sabahı?
ekmek kokusu vardı sokakta,
güneş, yüzüne düşüyordu —
ben sessizdim.
Sen de sessizdin.
Ve bütün sessizlikler o günden sonra
bir mezar taşına kazındı.
Ey sevgili,
bir kelime vardı dilinin ucunda,
bir "özür",
bir "kal",
bir "seni anlıyorum"...
Ama sen sustun.
Sustun da, dünya biraz daha karardı.
Şimdi gelmişsin,
elinde solmuş çiçekler,
dilinde yeni bir pişmanlık.
Ne çıkar?
Toprak, çiçeği alır da
sözü geri vermez.
Ben burada,
sessizliğin en derin yerinde yatıyorum.
Bir kuş konuyor taşımın başına,
belki o kuşun kalbinde senin kalbin atıyor.
Belki de sadece rüzgâr,
senden kalan son sesi taşıyor bana.
Ey sevgili,
bir gün sen de benim yanıma geleceksin.
O gün ne çiçek getir,
ne dua.
Sadece elini uzat,
ve de ki:
“Bu defa geç kalmadım.”
Kadir TURGUT