0
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
84
Okunma

Ne künefen kaldı Antakyam,
Ne kâğıt kebabın…
Bir zamanlar dumanı semaya karışan o sokaklar,
Şimdi sessizliğin mezarı oldu.
Humusun tadı kayboldu,
Abuğanuccun kokusu un ufak…
Taş fırınların dili sustu,
Kadim mutfağın kalbi söndü.
Ne cami kaldı, ne kilise…
Hepsi aynı toprakta kardeşti,
Şimdi hepsi aynı yıkıntının altında yatan birer dua.
Bir yanda ezan, bir yanda çan,
Bir yanda sessizliğin çığlığı…
Hepsi aynı Tanrı’ya el açardı,
Şimdi aynı tozun içinde nefessiz kaldılar.
Dar sokakların bile unuttu ayak izlerini,
Bir zamanlar taş duvarlar bile insan gibi selam verirdi,
Şimdi taşlar bile suskun,
Çünkü insandan utanıyorlar.
Ey Antakya!
Bir vakit medeniyetin kalbiydin,
Şimdi dünyanın utancısın.
Kimi unuttu seni,
Kimi unutturmak istedi.
Ama senin küllün bile direnir,
Senin taşın bile isyan eder.
Sana “yıkıldı” dediler,
Ama ben bilirim,
Senin toprağın ölmez;
Çünkü senin altında yatanlar,
Namussuzca değil, alın teriyle yaşadılar.
Bu şehirde onurun ekmekti,
Ve biz o ekmeği taştan yoğurduk.
Bir lokma paylaştık,
Ama kimseye boyun eğmedik.
Şimdi ne sohbetin kaldı, ne gülüşün,
Ama ey Antakyam, biz hâlâ buradayız!
Her yıkıntının başında bir yürek nöbet tutuyor.
Her enkazın üstünde bir dua yükseliyor.
Bir çocuğun gözyaşında,
Bir annenin suskun bakışında sen varsın hâlâ.
Afetin adını senden aldı dünya,
Ama bilsin herkes:
Sen afet değildin,
Sen sabırdın, direniştin, imtihandın!
Ve biz seni yeniden kuracağız Antakyam,
Taş taş üstüne koyacağız,
Ama bu defa sadece binaları değil,
İnsanı da inşa edeceğiz.
Küllerinden doğacaksın yine,
Çünkü seni yıkanlar bile senden öğrendi yaşamayı.
Senin toprağın lanet değil,
Senin toprağın emanettir!
#MehmetYETEK
5.0
100% (1)