2
Yorum
12
Beğeni
5,0
Puan
168
Okunma

Ölüm dedikleri Efendim,
Gözlerinde beliren damla damla yaşların
Son yedi saniye sevdiğini hatırlaması...
Siren sesleri duyulurken vagonda
Hayata,sevince,hüzne geç kaldığının
Acı bir tebessüm şeklinde yüzüne yansıması...
Tarihler yazılırken mezar taşlarına,
Doğumla ölüm arasındaki o kısa çizgiye
Neler sığdırabildiğinmiş meğer,
Ölümün de yaşamın da yazgısı ve mânâsı...
Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamak da nedir,
Bir insan yarını düşünmez mi hiç...
Hep ölecekmiş gibi yaşamak da nedir,
Bir insan anı yaşamayı bilmez mi hiç...
Şu dünyadaki hengame,telaş da nedir Efendim,
Sultan Süleyman’a kalmamış,size kalır mı hiç...
Mezar dedikleri Efendim,
Toprağa yazılmış yaşam hikayelerinin
Ve güllere yazılmış birkaç dize şiirlerin sesi...
Nice insanın geçerken çekindiği,
Belki de bir nebze içinin ürperdiği
Mezar taşlarının o soğuk,o yalnız sessizliği...
Meğer hayatın bir kuralıymış bu sessizlik
Bir insan bu sessizlikten neden korkar ki,
Nice beşer dediğimiz varlıklar dolaşırken etrafta,
Belki de mezar taşları o kadar masum ki...
Mezarlardan korkmak da nedir Efendim,
İnsan Toprak Ana’dan korkar mı hiç...
Evvel zamanda göç edenlerden çekinmek de ne,
Nice diri beden yalan yanlış konuşmaz mı hiç...
Dönüp arkanı gitmek de nedir Efendim,
Demek ki sevdiğini toprağa vermemişsin hiç...
5.0
100% (4)