0
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
97
Okunma
Rüzgârın elinde parçalanır takvim,
her gün bir yaprak daha eksilir içimden.
Göğe baktığımda
hep aynı küskün bulutları görürüm.
Eylül, paslı bir anahtar gibi
kapatır kalbimin kapılarını.
Ne gelen var bu suskun şehre,
ne de gidenin ayak sesini taşıyan bir yol.
Yalnızlık,
bir zamanlar hükümran olan o keşmekeş efendi,
şimdi sürgün edilmiş bir hükümdar gibi
sessizliğin çölünde kaybolur.
Sensizlik
eskisi gibi ağır değil artık
bir gölgeden ibaret,
boş sokakların taşlarına düşüp
gecenin ellerinde ufalanır.
Her söz,
çürük bir meyve gibi düşer dudaklarımdan,
ve her düşüşte biraz daha anlarım:
bu mevsimin hasadı hüzünden ibaret.
Sanki her şey bana
eksik hasatla dönen bir tarlayı anlatır;
emeği bol, karşılığı kıt
ve rüzgârın eline kalmış,
biriktirdiğim ömrün harmanı.
Belki de beklemek,
umudun en ağır yükü.
Çünkü kimse gelmezken,
insan kendi sessizliğinde çürür.
5.0
100% (4)