16
Yorum
55
Beğeni
5,0
Puan
972
Okunma


“Çünkü gülmeyi öldürdüler”
diye bir cümle geçiyordu
“Adını Unutan Adam” adlı kitapta
bırakmıştı hayatın anlamını aramayı yazar
susturmuştu onu kalbi kayalıklarla dolu insanlar
el sıkıştı savrulmak ve cazibeli boşlukla:
sizinim, alabilirsiniz artık beni!
çöl değildi ama çöl kokuyordu yorgunluğu
yaşlı bir ağacın gövdesine dayadı sırtını
o ağaçtı en güvendiği, seslendi yıldızlar ötesine:
“yüzün gecenin içinde açıyordu en çok, uçurum gibi
karanlıktan yontulmuş, soğuk yüzün”
kitaptaki kızın adı Petra’ydı
ama Petra’yla değil Plotia’yla konuşuyordu
Plotia, Vergilius’nun hayalden yapılmış çocukluk aşkı
ellerini hiç, hiç, hiç tutamadığı
en son Soyut Refleks’te görmüşlerdi onu
bir gölge gelip yanına oturdu
seçemiyordu yüzünü karanlıkta: “sen de kimsin?”
“hayatın anlamıyım” dedi gölge kibirlenerek
kahkahayla gülmeye başladı yazar,
kanayan bir kahkahayla:
seni geçen yüzyıl görmüştüm
gülmeyi öldürenlerce başından vurulup atılmıştın bir kenara
fark etmedi bile seni gelip geçenler
kalkamamıştın yerden uzunca bir süre
ayrı yönlere uzaklaşmıştınız: hayat ve anlamı olarak
üstü başı rüya kokuyordu yazarın ama rüya değildi
tıpkı yüzü çöl kokarken çöl olmadığı gibi
gözyaşlarının romantik yolculuğuydu bu
henüz yazılmamış bir kitabın içine sızmaya çalışan
“haydi var git işine” dedi yazar hayatın anlamına
yıllarca aradım seni köşe bucak rastlamadım izine
çıkıp geldin şimdi boğazıma dayamışken hançeri zaman
daha kaç hayalperest yakılacak senin yüzünden
kaç düşünce kurşuna dizilecek gözler önünde
kaç fikir linç edilecek kendi yurdunda
gördüm gülmeyi öldürenlerin yüreklerini
oradaki kan kokan kayalıkları gördüm
ve seni çağırdım haykıra haykıra
seni çağırdım haykıra haykıra, yoktun
kim bilir hangi enkaza dönmüş şehirde
hangi hüzün ustasının yürüyüşünü bozuyor
hangi düşler ressamının fırçasını titretiyordun
çıkmaz sokaklara sürüklüyordun hangi insan tamircisini
çağırdım seni yalnızlar ötesinden
yaşlı bir ağacın gövdesi duydu sadece sırtımda taşıdığım çığlığı
kırılmıştı hayatın anlamı, incinmişti, hayal kuraklığına uğramıştı
parçalanmalar yurdu göğsümde bir sarılmalık yer bulamadığı için
taştan ayakkabılarıyla yürüyüp gitti görünmeyen evlere doğru
belki o evlerde başka adını unutanlar bekliyordur onu
5.0
100% (16)