1
Yorum
7
Beğeni
5,0
Puan
159
Okunma
Sanki biri sustu, çekildi evrenden bir el,
Bir uğultu kaldı içimde, sağır bir ezel.
Yanaklarım ıslak biraz, ben yokum artık ben,
Sadece ben bakıyorum kendi cenazemden.
Yüzler tanıdık ama gözler yaban bana,
Kimi sessiz ağlar, kimi dönmüş yalana.
Omuzda taşınırken susuyor hakikat,
İçimden geçiyor: “Bu muydu son ziyaret?”
Bir soru yankılanır çürümemiş kemikte:
“Neydin, neyle geldin toprağın özünde?”
Ne cevabım vardır, ne de şahidim ben,
Kalbim bile susar: yalanmışım sahiden.
Işık bekledim ben, karanlık çökerken hep,
Bir ses aradım ki gitmesin bedenim tek.
Ama içimde saklıdır terazinin dili,
Tartılmaz kimseyle ruhumdaki dengesi.
Gömdüm kendimi ben, benliğimin derinine,
Ne dosttan fayda var, ne de geçmiş izine.
Vicdan bir aynadır, bakamazsın her zaman,
Her nefes sorulur, kapanmaz hesap, aman!
Ne kefen kalırmış, ne de mezarın taşı,
Eriyip gidermiş gözümde bedenin yaşı.
Bir ömür saklarsın yalanı suskun dille,
Toprak unutmadan fısıldar her bir hile.
Kapatıldı üstüm örtüyle, mermer taştan,
Kalbim çırpınırken sustu toprak yastan.
Çiviler çakıldı ruhuma göklerden bir bir,
Tahtalar göğüm oldu — karanlık ve derin bir.
Bir ses yükseliyor, benden değil içimden,
Sorar kelimeler, susar günah içinden.
“Neyle geldin şimdi, neyler yolun gider?”
Boğazımda düğüm var... Hey susmak mı çaredir!
Kapatıldı üstüm, bir kürekle toprak sessiz,
Sesim yok, nefesim yok, gökyüzü bile issiz.
Damarlarım durmuş, çekilmiş canın feri,
Beni kendime bile unutturan zemheri.
Ne cevap verilir, ne susulur kabirde,
Kendinden sorulur insan kendi derdinde.
Görmese gözlerin, vicdan duyar her şeyi,
Sorgular toprak bile sopasız dille seni.
5.0
100% (2)