13
Yorum
31
Beğeni
5,0
Puan
420
Okunma

1.PERDE :” İKİ KADIN, BİR SESSİZLİK”
Sahne:
Bir otel odası. Buğulu cam, dışarısı görünmüyor. Dışarıda şehrin ışıkları çok hafif belli oluyor.
Sylvia Plath (gözlerini kapatarak):
“Bir rüya gördüm dün gece.
Gömülüyordum.
Ve kimse kazmıyordu mezarımı,
Çünkü mezar, zihnimdi.”
Nilgün Marmara (Buğuyu silecektir ,elini uzatır ama vazgeçer):
“Ben uyanıkken gömüldüm.
Ellerimle attım üzerime kelimeleri.
En çok da kendi yazdıklarım yaktı beni.”
Sylvia Plath (Hüzünle gülümser) :
Soğuk bir sabah,
Camın buğusunda adım yazılı,
Dudaklarımda donmuş bir kelime
Sessizlikten başka bir ses yok odada.
Bir mum gibi eriyorum.
Kalbimi görüyorum
Karanlığın içinde titrek ışık sayesinde.
Bir yıldız kayıyor ama hiç ulaşamıyor yere.
Ellerim, sonsuzluğa uzanıyor
Ama hep biraz eksik kalıyor.
Bir notayım, yarım kalan,
ve kendisini kendi kelimeleriyle boğulmuş bir şairim…
Nilgün Marmara :(Bir sigara yakar, dumanının tavana doğru üfler):
İçimde bir deniz var,
fırtınalı, sessiz, soğuk.
Bazen kıyıya vuran dalgalar gibi,
kırık bir ayna gibi,
kendimi parçalarım gecenin koynunda.
Neden şiirlerimde kelimeler hep kanıyor?
Bir labirentte kayboluyor sesim.
Kimse beni duymuyor.
Varım diye bağırıyorum
Yokmuşum gibi dönüyor yankım.
Bir gölge gibi,
Sessizliğin içinde yalnızım.
Sylvia Plath (Sandalyeye oturur):
Bir sabah daha kırıldı aynam,
parçalar içinde kayboldum.
Kendi sessizliğime lanet okuyan dudaklarımda
Donuk bir kelime var.
Dilimin ucunda bir vedanın ağırlığı.
Odanın karanlığı,
Tenime yapışan bir gölge gibi.
Nefesim boğuk,
Bir yıldızın sönüşünü izliyorum içimde.
Uzaktan geliyor kaybolan anılar,
Kanatları kırılmış kuşlar gibi.
Her nefeste biraz daha eksiliyorum.
Bir labirentin içinde hapsolmuşum.
Dilin büküldüğü yerde,
Ağırlaşan kelimelerim var.
Ve ben,
Bir rüzgârda savrulan yaprak gibi,
sustukça uzaklaşıyorum.
Nilgün Marmara (Sigarasını söndürür, derin bir nefes alır) : (
İçimde fırtına değil, sessizlik var bazen.
Bir denizin değil, uçurumun kıyısında bekleyen bir gölgeyim.
Parçalanmış aynalarda yansıyan ben,
her parça ayrı bir çaresizlik taşıyor benim için.
Şair olmak, belki de
kendini kaybetmek demek.
Bir şiir yazıyorum, ama
kelimeler birer yaralı kuş gibi
uçmaya çalışırken yere düşüyor.
Bana ne kadar da çok benziyor…
Gözlerimi kapattığımda,
İçimdeki boşluk daha da derinleşiyor.
Ve ben,
yankısız bir çığlık gibi
sessizce eriyorum.
Görmüyorlar beni.
Var olmak,
yokluğun sınırında gezinmekmiş meğer.
Belki de,
o sınırda sıkışmış bir hayaletim ben.
2. PERDE – ÇIĞLIK DEFTERİ
Sahne:
Aynı otel odası. Buğulu cam silinmeye başlamış , artık dışarısı görünmektedir:
Bir şehir… ama ışıkları donuk, kulakları tıkalı hala bu iki kadına .Masada iki defter açık.
Biri İngilizce, biri Türkçe.
İki kadın, kendi dilinde yazıyor, ama aynıdır sessizliğin dili…
Sylvia Plath (Boş duvara bakar, ayna varmış gibi davranır) :
Aynaya bakıyorum,
ama yüzüm değil, annemin susuşu yansıyor.
Öğretilmiş bir sessizlik,
göğsüme diken gibi saplanıyor her sabah.
Kadın olmanın sabrını değil,
acı eşiğini öğrendik biz.
Gülümsemem gereken yerde sustum.
Sustuğum yerde yazdım.
Kalem bir iğne gibiydi,
içimden sökülen kelimelerle,
Dikmeye çalıştım kendimi.
Ama hiç dikiş tutmadı.
Ben çığlık çığlığa bir akşamda,
kendime mezar ararken
bir başkasının rüyasında boğuldum.
Hiçbir erkek uyanmadı.
Hiçbir kadın yanıma gelmedi.
Oysa ben bağırıyordum:
“Buradayım!”
Ama fark edilmiyorum.
Ben sustum,
şiir devam etti.
Nilgün Marmara (Sylvia’nın omzuna elini koyar):
Koca bir şehir benim içime sığdı da,
bir insan yüzü sığamadı kalbime çoğu kez.
Her sabah İstanbul’un gri duvarlarına yaslandım,
dudaklarımda suskun bir manifestoyla.
Ama kimse kafamdaki fırtınaya bakmadı.
Kimse "Nilgün, nereye gidiyorsun?" demedi.
Ben bir kadınım.
Ve kadın demek, bazen hep eksik,
bazen de fazla olmak demek.
Ama,
Çoğu kez sen belirlemezsin bunu.
Ben bir kadınım.
Ve kadın demek,
yalnız kalınca "histerik",
kalabalıkta susunca "duygusal" olmak demek çoğu insana göre.
Oysa, sadece anlamalarını istemiştim beni,
Ama bu şehir anlamak istemedi.
Bu ülke,
güzel susan kadınları kutsal saydı.
Ben bağırdım.
Şiirimi tek tek parçalayacaklarını biliyordum.
Yine de yazdım.
Çünkü kelimelerim,
ben öldükten sonra bile hayatta kalmak istiyordu.
Sylvia Plath (fısıltıyla):
“İnsan, en çok anlaşılmadığı yerde yalnız hisseder.”
Nilgün Marmara (gözleri camda):
“Ben kelimeleri severek öldüm.”
Sylvia Plath
Ben bir sabah uyandım
ama gün uyanmadı bana.
Kapılar kilitli değildi,
ama çıkamadım kendimden.
Bir annenin susuşu var sesimde hâlâ,
bir eşin unutkanlığı,
ve çocukların bihaber masumlukları.
Kalbim,
hiç söylenmemiş bir cümle gibi
takılı kaldı göğüs kafesime.
Ne yazsam eksik kalıyor.
Ne yaşasam, erken bitiyor.
Ben ölümle yaşam arasında
bir noktalama işaretiyim.
Ne virgül olabiliyorum,
ne de nokta.
Bir kadının ruhu,
erkeklerin yazdığı kitaplara sığmaz.
Ben, o kitabı yırtan parantezdim.
Sığmadım.
Sığmak istemedim.
Ve sonunda yandım.
Nilgün Marmara
Söylesene,
bir kadın ne zaman delirmiş sayılır?
Aynaya çok bakınca mı,
yoksa hiç bakmayınca mı?
Ben ikisini de denedim.
Baktım;
kendimi tanımadım.
Bakmadım;
herkes beni başka biri sandı.
Bir tabutta yaşıyordum sanki.
Tahtadan
kelimelerden yapılmış.
Bir mezar taşım olacak,
ve geride bıraktığım şiirlerim.
Ne çok ölüm birikmiş,
ne çok yaşam yarım kalmış şiirlerimde.
İnsan ölmeden
kaç kere düşer pencerelerden sence?
Kaç kere parçalanır aynada
aynı yüz her baktığında kendine?
İşte bu yüzden
yazmaya devam ettim.
Çünkü kimse anlamadı beni.
(Perde kapanmaz. Sadece ışık hafifçe kararır. Seyirci şiirlerin içinden çıkamaz.
Çünkü bu çığlıklar sadece Sylvia’yla Nilgün’ün değil, birçok kadının içinden gelen yankılardır.)
3. PERDE – Sessizliğin Kıyısında
(Sahne: İki kadın aynı masada oturuyor,ama birbirlerine bakmıyorlar. Sadece dizeleri duyuyorlar. Aralarında bir pencere var ,cam hala buğulu,ama aralık.)
Sylvia Plath
Bir defterin ortasında unuttum kendimi.
Ne baştaydım,
ne de sona yaklaşmış.
Sayfalar çevrilmeden
biten bir hikâyeydim belki.
Bazen kelimeler ağırlaşır.
Bazen de kendi gölgen seni boğar.
Kimseye söylemedim:
Sabahları bir yüze değil,
perdenin kıpırtısına baktım.
Çünkü hiçbir yüz,
içimdeki boşluğu tanımıyordu.
Ben yazdıkça kayboldum.
Bir dize daha yazarsam,
varlığımı tamamen silerim sandım.
Ama o dizeler
beni değil,
beni yutan boşluğu anlatıyordu.
Ve anladım ki ;
artık şiir de yorgundu.
Nilgün Marmara
Bazen kelime değil
suskunluk yazılır sayfaya.
Ben oradaydım.
Hiçbir harfin düşmediği,
ama ruhun sessizce sızdığı satırların ortasında.
Bir kadın ne zaman yorulur?
Kendini anlatmayı bırakınca mı?
Yoksa kimse anlamadığında mı?
Bir rüya gibi geçti içimden hayat.
Ne gerçekti
ne tamamlanmış bir düş.
Yalnızca
yarım bir bakış,
eksik bir şiir,
unuttuğum bir ismin yankısı.
Kelimelerle dans etmeyi bıraktım.
Çünkü zemin kayıyordu.
Çünkü her dize,
bana kendimi değil,
eksikliğimi gösteriyordu.
Ve ben
daha fazla görünmek istemedim.
Sylvia Plath
Bir gecenin koynunda
yitip giden kelimelerim var.
Duyulmayan fısıltılar gibi,
sustum ama suskunluk kanattı.
Bir kadının kalbinde
kırık bir saat var.
Zaman durdu orada,
ve ben zamanı aşamadım.
Bir şiir yazdım
ama o şiir,
kendimden çok uzaklaştı.
Hiç ulaşamadığım bir yere.
Nilgün,
Sen de yazarken
bir boşluğa mı konuşuyordun?
Ben cevapsız her dizede biraz daha eksiliyordum.
Şiiri bir mektup gibi yolladım karanlığa.
Geri dönen sadece
kendi sustuğumdu.
Nilgün Marmara
Sylvia,
Senin bir şiiri okurken,
kendi boğazımda düğümlendim.
Sanki senin dizelerin
benim içimde yarım kalmış bir geceydi.
Senin dizelerinde
bir pencere vardı hep aralık,
içeri giren ben oldum.
Kendimi senin karanlığında buldum.
Ben de yazdım
bir duvarın köşesine saklanarak.
Bir şiiri bitirdiğimde
kendi sesimden ürktüm.
Düşünmüştüm:
Aynı odada olsak,
sessizce yazsak birlikte,
belki kelimeler bu kadar acıtmazdı.
Ama şiir,
hep ayrı odalarda yazıldı.
Yine de
aynı karanlığa dokunduk.
Aynı yankıya.
4. PERDE – “Sessizlikte Buluşan Şiir”
(Sahne loş, yalnız bir masa ortada. İki sandalye var, biri Sylvia için, biri Nilgün için ama kimse oturmuyor. Işık hafifçe yavaşça yükselir. Hafif bir rüzgar sesi duyulur. Sahneye bir hüzün ve derinlik hakimdir.)
Sylvia Plath (uzaktan, fısıltıyla):
Kelimeler susar mı?
Bir sabah, donmuş nefes gibi
dudağımda kalır mı o son kelime?
Yazdım, sustum.
Ve sustuğum yerde
dünya kendi sessizliğini buldu.
Nilgün Marmara (sessizce, yumuşak bir tonda):
Sessizlik bir çağrıdır aslında,
duymayan kulaklara haykıran.
Ben kendi boşluğumda kayboldum,
ama o boşluk, sonsuzluk oldu benim için.
Sylvia Plath (daha yakınlaşır, ama hâlâ görünmez):
Bir şiir,
bitince ölmez.
Hatırlandığı sürece
yeniden doğar,
sessizlikten doğar.
Nilgün Marmara :
Biz,
kelimelerin ötesinde varız.
Her okuyanla,
her hissedenle,
yeniden yaşarız.
Şiir sustuğunda değil,
unutulduğunda ölür.
Ama biz,
unutulmayanların sessizliği,
sonsuzluğun fısıltısıyız.
(Sahne kararır, arkada hafif rüzgar sesi devam eder. Seyirciye derin bir boşluk ve umudu bırakır.)
Sylvia Plath (derin, hüzünlü bir sesle):
Bir kelime,
dudağımda donmuş buz gibi.
Yaşamak ve ölmek arasında,
sessizlikte kaybolan bir imza gibi.
Şiir,
bir vedadır aslında.
Ama vedalar bitmez,
sonra yankılanır boşlukta.
Nilgün Marmara (nazik, kırılgan ama kararlı):
Benim şiirim bir deniz,
dalgalarla sarsılan,
fırtınalarla kavrulan,
sessizliğin ortasında çığlık atan.
Ama kim duyacak?
Kim anlayacak?
Ve ben,
anlamayanlara yazmaya devam edeceğim.
Sylvia Plath (uzanıyor, kendi iç dünyasından dışarı açılarak):
Bazen kelimeler yetersiz kalır,
bazense şiir,
bir tür ölüm olur.
Ama her satırda yeniden doğarız,
yeniden var oluruz.
Nilgün Marmara (içten bir nefesle):
Bir gölge değilim ben,
bir hayalet değil.
Ben, kelimelerle
yaptığım evde yaşayan bir kadınım.
Kelimelerim bazen kanar,
bazen uçar,
ama hep yaşar.
Yaşamak, bazen sadece yazmaktır.
Sylvia Plath (hissedilir bir yumuşama, belki bir kabul):
Biliyorum…
Kelimelerimiz birbirine dokunuyor.
Zaman ve mekân fark etmez,
bizler ayrı çağlarda bile,
aynı ızdırabı paylaşıyoruz.
Şiirimiz bir köprü,
sessizliğin üzerine kurulan.
Nilgün Marmara (göz kırparcasına, umutla):
Ve o köprüden geçer
yeniden doğan sesler,
yitik hayaller,
ve en derin acılar.
Şiir bizim mezarımız değil,
doğduğumuz yer.
Sylvia Plath:
“This is not death. This is the silence after the scream.”
Nilgün Marmara:
“Bu ölüm değil. Bu çığlıktan sonraki sessizlik.”
(Işıklar yavaşça sönerken, hafif bir rüzgar sesi yükselir. Sahne kararır.)
5.0
100% (15)