0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
139
Okunma

Ben bahçede duran bir erik ağacıyım,
Kökümde yüzyılların sabrını taşıyım.
Gölgemde nice gül yeşerdi, döküldü,
Nice kuşlar geldi, yuva yaptı, göçtü.
Bir gün bir yaprak titreşip dediydi:
“Ben sıkıldım bu dalın hizasından artık,
Rüzgârı tek başıma yaşamak isterim,
Düşeyim toprağa, özgür olayım artık!”
Oysa ben bilirim ki düşen yaprak,
Topraktan kopunca solup dağılır.
Güneş yakar, gece üşütür fark etmez,
Bir dalda yeşermek gibisi var mı, söyle sen?
Aynı gün bahçeden bir pencere aralandı,
Bir genç kız baktı uzaklara dalgındı.
“Bu ev beni tutar, ben kuş olmak isterim,
Kurtulurum bu yuvadan, kaderimi çizerim.”
Ben baktım, gözleri yaprağa benzerdi,
Aynı hırs, aynı acele, aynı gurur gizlerdi.
Ama bilmezdi kızcağız: yuvadan giden,
Ya fırtınaya düşer, ya da kökünü özler gizliden.
Yaprak düştü o akşam, rüzgârla savruldu,
Kız da çıktı evinden, umutla yürüdü.
Ama yollar uzun, yalnızlık dikenliydi,
İkisi de anladı: aidiyet esaret değildi.
Ve ben, kökümü öpen toprakla konuştum:
“Ey dostum,” dedim, “neden insanlar kopmak ister her duraktan?”
Toprak güldü, dedi: “Çünkü düşmeden anlamaz bazı can,
Bir yaprağın düşüşüyle büyür bazen bir insan.”