1
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
1473
Okunma

Aynı ormanın iki ucunda,
birbirine hiç değmeden büyüyen iki ağaç var.
Kökleri farklı yönlere uzanmış,
dalları ayrı gölgeler bırakıyor toprağa.
Ama onlar…
aynı yağmurla ıslanıyor,
aynı yıldırımın gürültüsünde irkiliyor
ve aynı sessizliğe yaslanıyor geceleri.
Bir kuş var,
belki küçücük bir serçe, belki sabahın ilk ötüşüyle uyanan bir ardıç.
Her gün bir daldan öbür dala konuyor,
hiç fark etmeden
bir ağacın meyvesinden taşıdığı tohumu
öbürünün gövdesine bırakıyor.
Hiç bilmeden birbirine can taşıyor bu iki ağaç.
Ve belki de bu yüzden
hiç tanımadan yakın hissediyorlar birbirlerini.
Görmüyorlar birbirlerini,
ama aynı güneşe açıyorlar yapraklarını.
Güneş yükseldiğinde
ikisi de başını ona çeviriyor,
ikisi de aynı sıcaklıkla uyanıyor sabaha.
Bazen biri kırılıyor rüzgârla,
öbürü bir hışırtı duyuyor sadece,
anlam veremediği bir iç daralması…
Oysa başka tarafta bir dal kopmuş,
bir gövde sarsılmıştır.
Görmüyor ama hissediyor…
İşte böyle bir bağ bu;
adını koyamazsın ama çekip alır seni içinden.
İki yalnız kaplan düşün,
aynı su birikintisine ayrı zamanlarda eğiliyorlar.
Hiç karşılaşmadan içiyorlar aynı berraklıktan.
Belki patileri birbirine değmiyor,
ama izleri suyun çevresinde yan yana duruyor.
Ve belki o an,
birinin içinden bir huzur geçiyor
adını koyamadığı bir sıcaklık…
Kişiler vardır,
konuşmazsınız.
Bazen selam bile yoktur.
Ama bilirsiniz,
orada bir yerlerde duruyordur o kişi.
Varlığı sessizce dokunuyordur size.
Ve bu yeter.
Sadece bu…
Çünkü bazı bağlar gözle değil,
gönülle kurulur.
Bazı dostluklar,
yollar kesişmeden de yeşerir.
5.0
100% (2)