0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
60
Okunma
Bir sigara yakarsın, dumanı dolanır odada,
Sorarsın kendine: "Nedir bu hayat, niye varız?"
Bir yanıt yok, cevaplar duman kadar belirsiz,
Ama bir kahkaha patlar içinden, öylesine.
Hayat dedikleri şey, belki de bir şaka,
Güleriz işte, ağlasak ne fayda?
Düştüğüm yerden kalktım kaç kez,
Her yara izimde bir hikâye saklı,
Ama hiçbir hikâye tam yazılmadı,
Yarım kaldı her defasında.
Yine de severim bu eksikliği,
Çünkü her eksiklikte biraz ben varım.
İsyan ettim, kavga ettim yollarla,
Düşlere inandım, düşlere kandım.
Yürüdüm bir başıma, yorgun adımlarla,
Ama nereye gitsem, hep aynı gökyüzü,
Hep aynı toprak,
Ve hep aynı soru: “Bu dünya niye böyle?”
Sanki bir cevap beklerim,
Ama cevap belki de yok, sadece yol var.
Bir türkünün içinde bulurum kendimi bazen,
Sesler yükselir, isyan ederim derinden,
Ama bilirim ki, isyan da bazen susmaktır.
Hayat, karanlıkta yankılanan bir türkü,
Söylersin, duymazlar, ama içten içe anlarsın,
Anlamak yetmez, ama bir umut işte.
Dostlarım oldu, düşmanlarım da,
Ama hepsine bir tebessümle veda ettim.
Çünkü sonunda hepimiz aynı yere gitmiyor muyuz?
Bir damla su, bir avuç toprak,
O kadarız işte.
Ama o damla bile, bir denizi hatırlatır bana,
O toprakta bile bir hayat saklıdır.
İşte bu yüzden, severim bu hayatı,
Beni yorsa da, beni incitse de,
Bir yanıyla hep güzel kalır.
Ve sormaya devam ederim: "Nedir bu hayat?"
Ama belki de asıl cevap,
Onu yaşarken saklıdır.
Yaşadıkça anlarsın,
Anladıkça susarsın,
Ve bir gün, her şey biterken,
Geride bıraktığın tek şey,
Sadece bir türküdür.
Bir türkü ki, gönülden gelen,
Sessizce yankılanan, derinden.