0
Yorum
5
Beğeni
0,0
Puan
309
Okunma

Sesi çok gür çıkan bir lider vardı,
Kürsüye çıkınca ezan susardı.
Bayrak, vatan, dinle konuşurdu hep,
Lakin kalbinde var mıydı iman kim bilir...
Devlet derdi, gözleri alevle yanar,
Ama kendine çalışırdı, halkı oyalar.
Milletin ekmeği küçülürken günden güne,
O sofrada hep ziyafetteydi kendi düğününde...
Kutsal ne varsa, aldı eline,
Yalandan ağlardı hutbe kelimesine.
Millet ona "halaskar" dedi,
Oysa o, milletin özünü yedi...
Yaptı her kötülüğü, örttü kelimelerle,
Bir elinde Kur’an, ötekinde kelepçelerle.
Korkuyu süsledi, umutla boyadı,
Hakikat diye halka hayal soğuttu...
"Bayrak inmesin!" diye bağırdı kürsüde,
Ama askerini sürgüne yolladı gizlice.
"Vatan bölünmesin!" diye haykırırken,
Makam için bölüp sattı orman deniz ne varsa...
Her eleştireni hain ilan etti,
Her düşüneni susturdu, ya içeri attı ya itti.
Bir tek doğru vardı: onun söylediği,
Gerisi fasıldı, küfürdü, fitneydi, deliydi...
Ve halk, bir çobanın peşine düştü,
Gözlerini yummuş, yüreği ürkmüştü.
Kimi menfaat için alkış tuttu deliliğe,
Kimi korkudan boyun eğdi rezilliğe...
Çocuklar büyüdü, ama ekmeksiz, işsiz,
Analar sustu, çünkü dua bile fişsiz.
Baba duaları boğazda düğüm,
Kadınlar sustukça, sustu zülüm...
Bir kısmı televizyona sığındı,
Orada anlatılan yalanlarla avundu.
Bir kısmı kalabalıklarda yalnız kaldı,
İçinde kan ağlarken, dışı sustu, kanmadı...
Minarelerde ezanlar yükselirken,
Zulüm cami avlusunda gizlenirken.
İmamlar, korkudan secdeye varmaz oldu,
Vaazlar saraya döndü, adalet sustu...
Yönetici ağlarken secdede sahte gözyaşıyla,
Bir yetim sokakta dondu ayazıyla.
Her hutbe, her dua bir perdeydi sadece,
Gerçekte hırs, şatafat ve sahte düzmece...
Din, artık merhamet değil korkuydu,
Allah adı, sadece emir komutuydu.
Cennet pazarlandı ekranlardan,
Cehennemi gösterdi muhalif olanlardan...
Ama her yalan bir gün biterdi,
Gece ne kadar karanlık olsa da sabah yeterdi.
Bir çocuk sordu: “Bu adalet mi baba?”
Bir kadın ağladı: “Bu mu mukaddes dava?”
Bir genç yazdı duvarlara:
“Bayrağı değil, gölgesini sattılar pazarlarda!”
Bir ihtiyar anlattı gözyaşlarıyla:
“Ben böyle lider görmedim, önce Allah’tan utanırdı.”
Ve halk baktı aynaya ilk kez,
Gördü göz altındaki karanlıkları.
Duydu içinden gelen sesi:
“Bu lider değil, bu bir hırsın kendisi.”
Sarayında yalnızdı bir gece,
Koca duvarlar soğuktu, içi de öylece.
Ne asker kaldı, ne yandaş, ne emir,
Sadece yankılanan bir geçmiş: kir, kibir...
Bir zamanlar alkışlar seli olan kürsü,
Şimdi çürüyen bir taht, sessiz ve süssüz.
Ayna bakmıyordu yüzüne artık,
Çünkü o yüz, aynayı bile karartırdı artık...
Adı lanetle anıldı, resimleri yakıldı,
Hakkı gasp ettikçe, hesabı büyüdü, sıkıldı.
Ölüm geldi usulca bir sabah,
Ne bir fatiha okundu, ne bir helallik alındı...
Toplum yeniden baktı kutsala,
Bu kez kalpten secdeyle, samimiyetle dua.
Ezan yine ezan oldu, susmadı minare,
Bayrak rüzgârla dalgalandı, değil palavrayla fare...
Din artık siyasetin değil, vicdanın elindeydi,
Devlet güç değil, adalet demekti.
Vatan uğruna değil, vatanla yaşamak vardı,
Ve millet bir daha asla sürü olmayacaktı.
Bir taş dikildi şehrin ortasında,
Üzerinde tek bir cümle yazılıydı kısaca:
“Kutsal olanı kullananlar, lanetle anılır;
Kutsal olanı yaşatanlar, rahmetle kalır.”
Ve o taş, her geçene şöyle derdi:
"Bir daha aldanmayın gözyaşıyla gelen tehdide,
Bir daha kanmayın bayrağın gölgesinde dökülen kine,
Bir daha susmayın hakikatin katledildiği bu sahnede.”
BAHADIR Hataylı/08.04.2025/Sancaktepe/İST