Beni bir dua gibi fısılda rüzgâra, Yankım var mı, yok mu bilmeden. Gölgem eğilir suya, ama su suskun, Beni yansıtır mı, yoksa yutar mı?
Ey hiçlik, ey sonsuzluğa açılan kırık pencere, Ben var mıyım, yok muyum, kim bilebilir? Zaman mı unuttu beni, ben mi zamanı? Saatler yürür ama ayak sesleri yok.
Bir yıldız düşüyor, ama gökyüzü sabit, Bir söz sönüyor, ama kulaklar sağır. Ve ben, ne bir varlığa tutunuyorum, Ne de hiçliğin uçurumuna.
Eğer hiçsem, kimdir beni düşleyen? Eğer varsam, kimdir beni bilen?
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Sorular varsa soran da var olmalı, ya sesler de kalabalık boşluklarda ki rüyalarsa Rüya varsa, gören olmalı, illa bişeyler olmalı Son iki dize zaten , varlıkta da hiçlikte de Bişeylerin olduğunu, Tanımların yetersiz kaldığını gösteriyor Görmek nedir? Ben kim olduğumu bilsem , söylerdim Avuçların gözlerini Alınların kirpiklerini
Şimşekler çakıyor Bulutların buluşmasız şafağında Gökten yere, Akan sözlersiz heyelan Seni sana soruyorsan varsın Hiç olsa ne çıkar Kıpırtısız bir dudaktan damlayan derya Yanmanın mizacı soğuk Çocuk, parmaklara dolanan enstrumanlar Bir tutam görmek kalsın , Bir dokunmalık hezeyan Toprak göçtüğünde bile kendine Fidanlı melodilerden doğar
Sorular varsa, evet, soran da olmalı. Ama soran kim? İnsan mı, yoksa düşüncenin ta kendisi mi? Sesler mi kalabalık, yoksa biz mi yankının içinde kaybolmuş bir fısıltıyız? Rüya varsa, gören olmalı diyorsun—ya gören de bir rüyaysa? Ya göz, gördüğünü sandığında sadece kendi boşluğuna bakıyorsa?
Tanımlar yetersiz, çünkü kelimeler sınırlıdır, hakikat ise uçsuz bucaksız. Varlık mı hiçliği taşır, yoksa hiçlik mi varlığı yutar? İnsanın gözleri mi bakar dünyaya, yoksa dünya mı insanın gözlerinde şekillenir?
Kim olduğunu bilmek. En büyük yanılsama bu belki de. Çünkü "ben" dediğin şey, sürekli değişen bir gölgeden ibaret. Sen bilsen, ben bilsem, ne değişir? Alınların kirpikleri varsa, avuçların da gözleri olmalı—ama neyi görürler, işte o asıl muamma.
Şimşekler çakıyor Bulutların buluşmasız şafağında Gökten yere, Akan sözlersiz heyelan Seni sana soruyorsan varsın Hiç olsa ne çıkar Kıpırtısız bir dudaktan damlayan derya Yanmanın mizacı soğuk Çocuk, parmaklara dolanan enstrumanlar Bir tutam görmek kalsın , Bir dokunmalık hezeyan Toprak göçtüğünde bile kendine Fidanlı melodilerden doğar
Sorular varsa, evet, soran da olmalı. Ama soran kim? İnsan mı, yoksa düşüncenin ta kendisi mi? Sesler mi kalabalık, yoksa biz mi yankının içinde kaybolmuş bir fısıltıyız? Rüya varsa, gören olmalı diyorsun—ya gören de bir rüyaysa? Ya göz, gördüğünü sandığında sadece kendi boşluğuna bakıyorsa?
Tanımlar yetersiz, çünkü kelimeler sınırlıdır, hakikat ise uçsuz bucaksız. Varlık mı hiçliği taşır, yoksa hiçlik mi varlığı yutar? İnsanın gözleri mi bakar dünyaya, yoksa dünya mı insanın gözlerinde şekillenir?
Kim olduğunu bilmek. En büyük yanılsama bu belki de. Çünkü "ben" dediğin şey, sürekli değişen bir gölgeden ibaret. Sen bilsen, ben bilsem, ne değişir? Alınların kirpikleri varsa, avuçların da gözleri olmalı—ama neyi görürler, işte o asıl muamma.
Felsefeni kavrayamadım, lakin feryadını derinden hissettim. Bir insanın varlıkla, zamanla ve hiçlikle hesaplaşması, bir iç dünyası çatışmasıdır ki bu, sadece sonsuz acının bilinciyle mümkün olur. Bir yıldız düşerken, biz hâlâ dünyada kaybolmuş, sesiz bir ormanın içinde yavaşça silinmeye mahkûmuz. Ve senin sözlerinde bir deliliğin acı çığlığı var; "var mı, yok muyum?" sorusu, insanın ruhundaki her derin çöküşü arar. Zaman, bir yitik hayalet gibi önümüzden geçer, biz ise geriye, sadece kırık pencereyi ve düşen yıldızın o soğuk parıltısını görürüz.
Tebrik ederim, bu şiir bir yel gibi esiyor içimde. Hem kaybolan hem de bulmak için her zaman derinleşen bir şiir.
Kelimelerim, bir yankı bulduysa sizde, demek ki hâlâ konuşan bir insan var bu sessizlikte. Felsefe, belki de yalnızca bir araftır, ne tam bir cevap sunar ne de bütünüyle susar. Ben de bilmiyorum var mıyım, yok muyum—ama sorularım yaşıyorsa, belki bir parçam hâlâ burada.
Zaman, dediğiniz gibi bir hayalet, insanın ruhunda gezen bir unutuluş. Ve biz, o hayaletin gölgesinde yürüyen şaşkın yolcularız. Düşen yıldız mı önemli, yoksa ona bakan göz mü? Kırık pencere mi, yoksa o pencereden sonsuzluğa bakan zihin mi?
Delilik, belki de en hakiki akıl, en keskin sancıdır. Sözcüklerimin rüzgârını hissettiyseniz, demek ki bu boşlukta yalnız değilim. Teşekkür ederim, varlıkla hesaplaşmanın ötesinde, insan kalabilene.
Kelimelerim, bir yankı bulduysa sizde, demek ki hâlâ konuşan bir insan var bu sessizlikte. Felsefe, belki de yalnızca bir araftır, ne tam bir cevap sunar ne de bütünüyle susar. Ben de bilmiyorum var mıyım, yok muyum—ama sorularım yaşıyorsa, belki bir parçam hâlâ burada.
Zaman, dediğiniz gibi bir hayalet, insanın ruhunda gezen bir unutuluş. Ve biz, o hayaletin gölgesinde yürüyen şaşkın yolcularız. Düşen yıldız mı önemli, yoksa ona bakan göz mü? Kırık pencere mi, yoksa o pencereden sonsuzluğa bakan zihin mi?
Delilik, belki de en hakiki akıl, en keskin sancıdır. Sözcüklerimin rüzgârını hissettiyseniz, demek ki bu boşlukta yalnız değilim. Teşekkür ederim, varlıkla hesaplaşmanın ötesinde, insan kalabilene.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.