0
Yorum
8
Beğeni
5,0
Puan
305
Okunma

Kurumuş dallardan dökülen yapraklar gibi,
Savruluyor hayaller, düşler, umutlar...
Kara kışın ayazında üşüyor yürekler,
İçimize dolan rüzgar, suskun fırtınalar.
Kimi derman arıyor, yitip giden ömrüne,
Kimi bir söz istiyor, yüreğini diriltecek.
Kimi de küskün, darılmış kendine,
Aynalara bakmaktan bile ürkecek...
Ey kayalar arasından yol bulup gürleyen,
Öfkemiz artık yatağına sığmaz oldu!
Mazlumun gözyaşı sel olup taşarken,
Zulüm karşısında suskunluk günah oldu...
Geceler sükunet, geceler merhamet,
Bağrı yanık insanların acısına örtü.
Kimi yıldızlara anlatır dertlerini,
Kimi de secdeye düşürür derin öykü...
Duyun ey dağlar, ey ovalar, ey suskun taşlar,
Bu acı, bu feryat göğe yükselirken,
Mazlumun duası titretir kalpleri,
Hangi yürek susturabilir bir yetimin gözlerini?
Yılkı atlar rüzgarı arıyor şimdi,
Yeleleri savrulsun, hürriyet içinde!
Bir zamanlar dağlara sığmayan ruhlar,
Şimdi prangalarla esir içinde...
Ey yeşil sarıklı ulu hocalar!
Bunca zulmü nasıl sindirdiniz içinize?
Hangi ilim öğretti susmayı,
Zulmün karşısında eğilmeyi?
Söyleyin hangi ayet, hangi hadis,
Mazlumun ahını duymamayı buyurur?
Hangi kitap, hangi satır,
Adaletsizliğe göz yummayı savunur?
Zira biliriz, bir adalet terazisi vardır,
Görünmeyen ellerce tartılır ameller.
Bugün sessiz kalan diller,
Yarın hesap günü nasıl konuşacaklar?
Ey adalet, ey vicdan,
Ey semaya yükselen hakikat!
Düş peşimize, hürriyet bizimle,
Korkusuzca haykıralım zulme inat!
Yaşamak, onurlu bir kelime olsun,
Eğilmeden, bükülmeden yürüyelim.
Ve bilinsin ki; mazlumun duası,
Kırar en sağlam zincirleri bir gün!
Erol Kekeç/03.02.2025/Sancaktepe/İST
5.0
100% (2)