3
Yorum
30
Beğeni
0,0
Puan
427
Okunma
bir Kerbela divanıydı
bir mahşer…
kavimler göçü gibi göçtüm yaşamın bereketli tarlalarından
dört nala üstüme gelirken dört duvar
hüznü şah damarıma gizleyip
bilseniz kaç Allahsız geceyi sabaha kavuşturdum
gün oldu kürek kürek ölü toprağı atıldı üstüme
kefensiz gömüldüm
gün oldu, hüznün müntehir frekanslarında
cennet kapılarından kovuldum
gün oldu aldım başımı gittim
sır içinde sır, gölge içinde gölge oldum
yeni yeni gördüm
bütün kalelerimde beyaz bayrak sallandığını
yalın yürek savaşırken
savaşmaya değecek, hiçbir şeyim kalmadığının
yeni farkına vardım
meğer ben hep y a n ı l m ı ş ı m
düştüğüm onca dipsiz uçurumun
meğer ben kazmışım çoğunu
yaşamak denilen bu provasız oyunda
birileri gemilerimi batırırken
meğer ben yakmışım çoğu limanımı
meğer bir kaşık suda patlamış benim fırtınalarım
umutlarım amortiden, hayallerim koftidenmiş
fondip yapılmış kadehleri abaküs boncuğu gibi masama dizip
boşuna kör kütük sarhoş olmuşum
anladım ki…
birilerinin bizi ittiği karanlık bir suymuş aşk
herkesin acısını içinde yaşadığı dikiş tutmaz bir yara
iskandillerin bile ölçemediği deruni bir sızıymış
ne kadar silerseniz silin
silinmezmiş bazı kadınlara yazılan şiirler
ya bir bakış, ya bir gülüş kalırmış
kesip atılmazmış da
yarasını, kendi yaranız saymışsanız
öpseler de geçmezmiş acısı
acısını bile sevmişseniz