Annem nazar değmesin diye is sürerdi gamzelerime, aşk hep göze değerdi…
el değmemiş bahçem
kadınlarım
yanıklarım
sanrılarım
güneş görmemiş muskalı yanım…
şimdi bu tren istasyonunda uğuldayan rüzgar
tuza katran yaralar
kanadı yolunmuş yollar
niçindir
sesini emiyor esmer ağzında
arta kalan/atılan yarım o bankta hala elvan
misafir tedirginliği gözlerinde
sesi ölgünleşen ıstırap
dökülmeden göz karası kadehe
sonbahar bile solmadan habersizdi
kum boğuldu
su esti
esvabını bana biçti halayık kader
-şimdi hangi
aşka gitsem, senin sofrana oturuyorum-
sarhoş perim
şarabım
demkeşim
gönül bağında hatıram ezgilerimin kum lekesidir
bir ömür dolacak mahzenine
nasip al o ışıktan
dileğimdir; süpür ayak izlerimi
bağında gazele tutulduğum ay
aşkın nazarmış
göğü kurşun döktüm bu yüzden
anıtlaştı içimdeki kardan mezar
gönül engini
avaz aldı nehir
bir taş suyun içinde nasıl yandıysa öyle yandı
beni efsunladı yar karası
-vasiyettir-
ne
zaman mil çekilmiş mezarlar şiiri de kabul edecek
gül goncaya dönecek
ben sana
bil ki yalnız sana ezildi özüm
K.Y.