5
Yorum
22
Beğeni
0,0
Puan
741
Okunma

Peygamberimiz H.Muhammad Mustafa (s.a.v)in hatırasına ithafen yazılan
Hayat hikayesinin 87.bölümü
acımak bir derttir çoğu zaman
derdi acıya yığar
mahlukun acıması dertten doğar da
halık merhametiyle sevince boğar
yağmur yağmur sevindirir kulunu
gözyaşı dökende merhamet sicim sicim
kışın mağaralarında barındığı dağlara da
güneşin sessiz vadilerde kavurduğu çağlara da
toprağın yarıldığı kuraklıklara
yolları yollara bağlayan aklıklara da
ozanların sözcüklerinden içli manalar yüklenir
kanadı kırık kuşun yarasını sardıkça büyüklenir
dudakları açlıkla kızarmış bebelerin de
toprağı deşerken saban da
garibi büyütürken yaban da
bazan o, yaşayamadan ölenlerin
ölmek için doğanların uykusuz kirpiklerine
sığınmak ister
bazan da zaman saatini geriye almak isteyenlerin
bahar şarkısına girmek ister
göç etmeye korkan güvercinleri
yuvadan merhamet uçurur
umutlarına yaslanan mahkumların yürekleri
gözlerine merhamet vurur
durdukça durur kandil gecelerini aydınlatan
karlarla sevgi sevgi uzayan katarlar
kutlu kaftanlar giyinmişler gibi
bağbozumu avuçlarda gül kokuları gibi
hem aşk olur hem hüzün
aşkı olanın hüznü olur belki
belki hüznü olanın aşkı
turnaların kanatlarında yedi iklime ulaşan
muştuların tadıdır bazen
bazan da namluya sürülmüş kurşunların
en kızıl yerinden vurduğu zulümlerin adıdır
kara gecede
kara çul üzerinde yürüyen karıncanın
ayak sesi
hızır ile yola çıkan musa’nın
üç kez sınanışından daha gizli
evrenin göğsünden sağılan bir güzelliğin oyasıdır
kurumuş dudaklara ulu kelimelerle söylenen
şarkıların en hasıdır
suya düşmüş bir gül kadar mahzun
ilk akşamda acısı saplanan geceler kadar uzun
kurutulmuş narin kelebekler gibi
kanatlarında açılan gizli günahlarla desenlenmiş
koyu renkler ve karmaşık desenlerin ötesinde
görülen yalın bir şehir kurmaktır
üşümeye mahkum olur o saat
yanarken damarda kan
merhametsiz insanları lanetle anar zaman
*
hicretin 4. senesi, rebiülevvel Ayı
beni nadir, harun’un (a.s) neslinden gelen
zengin ve güçlü bir büyük yahudi kabilesiydi
medine’ye iki saatlik mesafede
mekke yolu üzerinde
sağlam kalelerde otururlardı
resul-i ekrem
islamiyet ve müslümanların aleyhinde bulunmamak
bu hususta herhangi bir düşmana yardımcı olmamak
ödenecek diyetler konusunda da antlaşmaları vardı
kureyş müşrikleri ve medine münafıkları ile
gizlice işbirliği yapma gayretlerinden de
vazgeçmiş değillerdi
bilhassa uhud harbinden sonra
müşrikler ve münafıklarla olan münasebetlerini
daha da arttırmışlardı
efendimiz
beni nadir yahudilerinin altına imza attıkları anlaşmaya
ne derece sadık olduklarını anlamak maksadıyla
yanına hz. ebu bekir, hz. ömer, hz. ali gibi
ashabı (r.a.) alarak yurtlarına gitti
yahudiler, önce efendimizi
müsbet ve güleryüzle karşıladılar
kendilerine kadar gelmiş olmalarından
memnunluk duyduklarını,
üzerlerine düşen görevi yerine getireceklerini bile
açıkça ifade ettiler
efendimiz, ashabıyla bir evin duvarı dibine oturdu
peygamberimizi zahiren gayet iyi karşılayan yahudiler de
bir köşeye çekilip aralarında konuşmaya başladılar
siz bu adamı öldürmek için
şu andan daha müsait bir durum bulamazsınız
hemen şu evin damına çıkarak
onun üzerine bir kaya parçası bırakıp ondan kurtulmalıyız
sonra da, hemen şimdi bu işi kim yapar diye sordular
içlerinden amr bin cahhaş adlı şahıs ortaya atıldı
ben yaparım dedi
bu esnada ileri gelenlerinden biri olan
sellam bin mişkem söz aldı
ey kavmim… bu sefer sözümü dinleyiniz
ondan sonra isterseniz her zaman bana muhalefet ediniz
dedikten sonra, sözlerine şöyle devam etti
vallahi, siz böyle bir işe teşebbüs edecek olursanız,
bu ona vahiy ile haber verilir
bununla kendimize yazık etmiş oluruz
hem bu, onunla aramızdaki anlaşmayı da ihlal sayılır
geliniz, böyle bir karardan vazgeçiniz
peygamberlere hiyanet etmekle tanınan yahudiler
buna rağmen kararlarından vazgeçmediler
o esnada vazifeyi üzerine alan amr bin cahhaş da
peygamberimiz (s.a.v.)’in üstüne taş bırakmak üzere
dama çıktı
tertiplenen suikast ve hiyaneti cebrail (a.s.)
gelip efendimize haber verdi
resul-i kibriya bir ihtiyaç gidermek istiyormuş gibi
davranarak yerinden kalkıp medine yolunu tuttu
sahabiler, tekrar gelecek zannıyla
bir müddet orada oturdular
gelmediğini görünce onlar da kalkıp oradan ayrıldılar
bir yahudi olan kinane bin surıya
muhammed ne için kalkıp gitti, biliyor musunuz
yahudiler, hayır dediler
biz bilmiyoruz. sen biliyorsan anlat
kinane anlatmaya başladı
tevrat’a yemin olsun ki, ben, planladığınız suikastın
muhammed’e haber verildiğini biliyorum.
kendinizi boşuna aldatmayınız
vallahi, o Allah’ın resulüdür
hem de peygamberlerin sonuncusudur
ona, tasarladığınız suikast haber verildiği için kalkıp gitti
siz, onun
harun peygamberin neslinden gelmesini umuyordunuz
Allah ise dilediğinden seçip gönderdi
biz, tevrat dersimizde en son gelecek olan
o peygamberin doğum yeri mekke’dir
hicret yeri, yesrib’tir diye
hiç değiştirmeden yazmışızdır
gelecek son peygamberin sıfatı da
buna tamamıyla uymaktadır
kitabımızdakine bir harf bile aykırı tarafı yoktur
ondan önce, sizinle çarpışan kimse olmayacaktır
ben, sizin eşyalarınızı develere yükleyip göç ettiğinizi
çocuklarınızın feryatlarını, evlerinizi, barklarınızı
mal ve mülklerinizi geride bırakarak
gittiğinizi görür gibi oluyorum
geliniz, iki hususta bana itaat ediniz
üçüncüsünde ise hayır olmadığını biliniz
yahudiler merakla nedir o hususlar
kinane, müslüman olmanız
muhammed’in ashabı arasına katılmanız
ancak bu suretle, evlatlarınızı ve mallarınızı
emniyet altına almış
selamete kavuşturmuş olursunuz
yurdunuzdan yuvanızdan da sürülüp çıkarılmazsınız
bütün bunlara rağmen yahudiler
biz tevrat’tan ve musa’nın ahdinden asla ayrılmayız
diye karşılık verdiler
efendimiz de
muhammed bin mesleme’yi huzuruna çağırdı
ona şu emri verdi
nadiroğulları yahudilerine git
onlara, resulullah beni size
yurdumdan çıkıp gidiniz
burada benimle birlikte oturmayınız
siz bana, düşünülmeyecek bir suikast planı kurdunuz
size on gün süre tanıyorum
bu müddetten sonra
buralarda sizden kim görülürse, boynunu vururum
emrini bildirmek üzere gönderdi
muhammed bin mesleme (r.a.)
nadiroğulları yurduna vardı
onlara efendimizin emrini bildirdi
nadiroğulları yahudileri
giriştikleri suikast teşebbüsünün
kendilerine pahalıya mal olduğunu anlamışlardı
ama artık iş işten geçmişti
verilen emir doğrultusunda
hareket etmekten başka bir yol da yoktu
muhammed bin mesleme’ye
göç ederiz diyerek hazırlığa başladılar
bu sırada baş münafık olan abdullah bin übeyy’den
kendilerine bir haber geldi
haberde şöyle deniliyordu
sakın mallarınızı ve yurdunuzu bırakıp gitmeyiniz
kalenizde oturunuz.
gerek kavminden ve gerekse sair araplardan
iki bin kişiyi yardıma göndereceğim
son nefeslerine kadar saflarınızda çarpışacaklardır
ayrıca beni kurayza yahudileri de
size yardım edeceklerdir
münafıkların reisi abdullah bin übeyy’in
gizlice gönderdiği bu haber üzerine
nadiroğulları göç fikrinden vazgeçtiler
peygamber efendimiz de,
biz yurdumuzdan çıkıp gitmeyeceğiz
elinden geleni yap diye
adamlarıyla haber gönderdiler
bu açıkça ve küstahça bir meydan okuyuştu
peygamber efendimiz bu haberi alır almaz
Allahü Ekber diyerek tekbir getirdi
müslümanlar da efendimizin tekbirine katıldılar
beni nadir yahudilerini
böylesine tehlikeli bir maceraya sürükleyenlerin başında
huyey bin ahtab geliyordu
bu adam kavmine teselli babında şöyle diyordu
pek çok mal yığdıktan sonra kalemize girer
büyük kapı ve sokakları tutarız
kalemize taş taşırız
bir yıl yetecek yiyeceğimiz de var
kalemizdeki suyumuz da kesilecek değil
efendimiz medine’de yerine
abdullah ibni ümmü mektum’u bırakıp
nadiroğulları yurduna doğru hareket etti
sancağı hz. ali taşıyordu
resul-i ekrem efendimiz ikindi namazını
nadiroğullarının bağ ve bahçeleri arasında kıldı
onları muhasara altına aldı
nadiroğulları kuvvetli kalelerine sığınmışlardı
peygamber efendimiz onlara
emrini bir kez daha tekrarladı
medine’den çıkıp gidiniz
beni nadir, bu teklifi kabule yanaşmadı
ölüm, bize, senin teklif ettiğin şeyden daha kolaydır
ölümü göze alır teklifini kabul etmeyiz diyerek
adeta meydan okudular
artık onlarla çarpışmaktan başka bir yol kalmamıştı
kuvvetli kalelerine sığındıklarından
bu kalelerden çıkıp çarpışmayı göze alamadıklarından
çarpışmanın bir hayli güç geçeceği muhakkaktı
bu sebeple resul-i kibriya
çarpışmayı uygun görmedi
Allah’ın izniyle bir harp planı tatbik etti
en yakın yahudi ev ve kalelerini yıkma
hurma ağaçlarını yakıp kesme emrini verdi
bu hareket
düşmanın kaleden dışarı çıkıp
çarpışmasını temin gayesiyle yapılıyordu
evlerinin yıkıldığını
hurma ağaçlarının kesilip yakıldığını gören yahudiler
ya Muhammed …sen bozgunculuğu
bozup dağıtmayı yasaklar ve yapanları ayıplardın
şimdi ne diye yaş hurma ağaçlarını kestiriyor
ve yaktırıyorsun diye bağrıştılar
ömür dakikalarını bozgunculukla geçirenler
şimdi ağaç kesmenin
bozgunculuk olduğundan bahsediyorlardı
bu bağrışmaları bir takım müslümanları da
tereddüde sevk etti
bunun üzerine inen ayet-i kerime
meseleyi açıklığa kavuşturdu
‘hurma ağaçlarını kesmeniz de
kesmeyip dikili bırakmanız da Allah’ın izniyledir
ve o fasıkları perişan etmek içindir’
ayet-i kerimenin nazil olmasıyla
müslümanların tereddüt ve endişeleri giderilmiş oldu
bu hadise ve bu ayet-i kerimeye dayanarak
harp icabı her çeşit yaş ağacın yakılıp kesilmesinin
mübah olduğu alimlerce belirtilmiştir
muhasara devam ediyordu.
bu esnada başta
baş münafık abdullah bin übeyy olmak üzere
bir çok münafık beni nadir yahudilerine
eğer müslümanlara karşı direnir,karşı koyarsanız
biz sizi onlara teslim etmeyiz
siz çarpışırsanız
biz de sizinle birlikte çarpışırız
siz, yurdunuzdan çıkarılırsanız
biz de sizinle birlikte çıkıp gideceğiz diye
haber gönderdiler
beni nadir yahudileri münafıkların bu sözlerine kandılar
bir müddet daha direndiler
işleri güçleri fitne ve fesat olan münafıkların
bu hareketleri
kur’an-ı kerim’de şöyle açıklanmıştır
‘kitap ehlinden olan kafir kardeşlerine dediler ki
yurdunuzdan çıkarılırsanız biz de sizinle beraber çıkarız
ve sizin aleyhinizde hiç kimseye asla itaat etmeyiz
harbe girerseniz mutlaka size yardım ederiz
Allah şahittir ki,
onlar yalancıların ta kendisidir.’
‘andolsun ki,
yurtlarından çıkarıldıklarında onlarla beraber çıkmazlar
savaştıklarında da onlara yardım etmezler
yardım etseler bile arkalarını dönüp kaçarlar
sonra da kimseden yardım görmezler’
muhasaranın on beşinci günüydü
abdullah bin übeyy ve diğerlerinin
kendilerine vaat ettikleri yardımlarının gelmediğini gören
beni nadir yahudileri,
teslim olmayı kabul edip eman dilediler
efendimiz kendilerine eman verdi
hiçbirisinin canına dokunmadı
silahlarından başka
mallarından develerine yükleyebildikleri kadar
eşya alarak çıkıp gitmelerine müsaade buyurdu
bu müsaade üzerine
altı yüz deveye yükleyebildikleri kadar
mal ve eşya yüklediler
medine’den ayrılacakları sırada
sağlam kalmış olan evlerini
müslümanlar oturmasın diye kendi elleriyle yıktılar
başlarına gelen bu hadiseden dolayı
güya üzülmediklerini göstermek için
kadınlar en kıymetli elbiselerini giyinmişler
ziynetlerini takınmışlardı
defler, düdükler çalarak medine’yi terk ettiler
bir kısmı şam, bir kısmı hayber,
diğer bir kısmı ise yemen tarafına gitti.
bunların sürgünü üzerine
münafıklar gizlice matem tuttular
beni nadir yahudileri geride bir çok hurmalıklar
ekinler, akarlar, davar, sığır ve at gibi
bir çok hayvanlar bıraktılar
ayrıca arkalarında 50 adet zırh
50 adet miğfer
340 kadar da kılıç kaldı
bütün bu mallar, devlet malı olarak
doğrudan doğruya efendimize mahsustu.
çarpışmasız, at ve deve koşturmaksızın elde edilmişlerdi
bu mallara fey denilmiştir
fey, Allah’ın, din düşmanlarından galebe ile değil
belki sürgün, yahut cizye üzerine
sulh olmak suretiyle
efendimize tahsis buyurduğu mala denir
efendimiz bu malı dilediği yerlere
sarfetmekte hürdü
kur’an-ı kerim’de bu husus şöyle açıklanır
‘Allah’ın o yahudilerden
resulüne nasip ettiği mala gelince
siz o malları elde etmek için ne at
ne de deve koşturup savaşmadınız
lakin Allah resulünü dilediğine üstün kılar
Allah her şeye hakkıyla kadirdir’
peygamberimiz (s.a.v.) ganimet mallarını
yalnız muhacirler arasında bölüştürerek
ensar-ı kiramın bu yükünü hafifletmek istedi
bunun için onları çağırdı
isterseniz beni nadir yahudilerinin mallarından
Allah’ın bana verdiği malları
sizlerle muhacirler arasında bölüştüreyim
eskiden olduğu gibi
muhacirler yine evlerinizde otursunlar
mallarınızdan faydalanmakta devam etsinler
yok eğer isterseniz,
bu malları sadece
muhacir kardeşleriniz arasında bölüştüreyim
onlar da evlerinizden çıksınlar
mallarınız da size kalsın diyerek
teklifte bulundu
medineli müslümanlar gönülden
ya resalallah… nadiroğulları mallarını
muhacir kardeşlerimiz arasında taksim ediniz
onlar şimdiye kadar olduğu gibi
yine evlerimizde otursunlar
bizim mallarımızdan da istediğiniz kadarını
alıp onlara veriniz dediler
o sırada hz. eu bekir ayağa kalktı
ensar kardeşlerine teşekkür ettikten sonra
şöyle dedi
Allah, sizi hayırla mükafatlandırsın
vallahi, bizimle sizin benzeriniz yoktur
peygamber efendimizde,
Allah’ım…ensarı ve ensarın evlatlarını koru
onlara merhamet et diyerek dua etti
medineli müslümanların
bu asil ve civanmert davranışı üzerine
onların medh ve senası hakkında
şu mealdeki ayet-i kerime nazil oldu
‘daha önce medine’yi yurt edinmiş ve
imanı kalplerinde yerleştirmiş olanlara gelince
onlar, kendi yurtlarına hicret eden
din kardeşlerini severler
onlara verilen şeyden dolayı
gönüllerinde bir kıskançlık duymazlar
ve kendileri ihtiyaç içinde olsalar bile
onları kendi nefislerine tercih ederler
kim nefsinin ihtirasından korunursa
işte onlar kurtuluşa erenlerin
ta kendisidir ‘
redfer